Halk hikayeleri, eski destanların yeni zamanlara uyması, yani roman olmağa başlamasiyle meydana gelmiş eserlerdir. Eski destanlarımız Türk topluluklarından birinin -veya bunların bir kaçının birleşmesiyle meydana gelen büyük birliğin- dış düşmanlarla, yahut da tabiat afetleriyle savaşmasını anlatırlar. Halk hikayelerinde ise artık, yavaş cemiyet içinde anlaşmazlıklar, çarpışmalar asıl mühim yeri alıyorlar. Bu suretle halk hikayeleri cemiyet içi çatışmalarının hikayesini yapan romana doğru bir tekamül merhalesini gösteriyorlar.
Mesela: Köroğlu hikayelerinde, Padişaha ve devlete isyan etmiş bir haydudun ve onun etrafındakilerin maceraları okunur. Kerem, dini ayrı olduğu için Keşiş'in kızını alamaz ve bu din ayrılığının birbirini seven iki insanı birleştirememesinden çıkan vakalar zenciri hikayenin adeta bel kemiği gibidir. Ercişli Emrah, Erciş'in Beyi Miroğlu Mahmut Beyin kapısında fakir bir aşık olan Aşık Ahmed'in oğlu olduğu için, Selvi Han'ın ailesince Selvi'ye uygun bir eş görülmez, ve onun maceraları buradan başlar. Hasılı bütün hikayelerde böyle, yeni romanların mevzularına yakınlık gösteren mevzular bulunur.
Şekil de eski destan şeklinden epey uzaklaşmıştır. Eski destanların baştan başa manzum -veya bir nevi serbest nazım diyebileceğimiz ahenkli nesir- dili yerine, bu hikayelerde, vakaların anlatılması işinin nesir diliyle yapıldığını, ancak, kahramanların heyecanlandıkları ve coştukları zamanlar, büyük sevinç veya acı anlarında, nihayet konuşmalar şeklinde, nazmın kullanıldığını görüyoruz.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.