Türküler; söyleyeni belli olanlar ve olmayanlar diye ayrılırlarsa da, çoğunlukla anonim karakterdedirler. Bazı halk şairlerinin bir şiirinin tümünün veya bir dörtlüğünün türkü olarak bestelendiği olur. Türküler bir fert tarafından ortaya konulan ve zamanla asıl söyleyeni unutulan, şahsa veya topluma ait herhangi bir konuyu yansıtan eserlerdir. Bu konu, doğumdan ölüme kadar insanı ilgilendiren ayrılık, aşk, düğün, deprem, kıtlık, sel vs. gibi felaketler, öldürme, eşkıyalık, savaş ve daha pek çok durum ve olayı içermektedir.
Türküler, bireysel ve toplumsal konular ile ilgili bir içeriğe sahiptir. Türkülerde, doğrudan veya kişilere ve olaylara bağlı olarak, geniş bir yelpazede insan duygu ve düşüncelerinin ifadesi yer alır. Bunlar sevgi, ümit, korku, yiğitlik, korkaklık, kıskançlık, hoşgörü ve bağışlama, hoşgörüsüzlük, bağnazlık, hayal kurma, gerçeklerle yüz yüze gelme, gerçeklerden kaçma, başkaldırma, eleştiri, baş eğme, düzene bağlanma, düzene ters düşme, deprem, ölüm, kahramanlık, kıtlık, sevgi, ayrılık ve benzeri gibi duygulardır. Bu duygular, çok defa sevda dilinden karşımıza çıkar. Hapislik ve askerlik, sevgiliden ayrı düşüldüğü için zordur. Toplumun olaylar karşısındaki tepkisi türkülere yansır, öteki halk şiiri türlerinin bireysel niteliğine karşın, türkülerde sosyal yan ağır basar. Halkın sevgisi, nefreti, acısı, tutkusu, her şeyi türkülerde yankısını bulur. Türküler yapı, konu ve ezgi açısından değerlendirilirler. Günlük olayları dile getiren, savaşlardan, meşhur eşkıyalardan bahseden türküler de bulunmaktadır. Türkü meydana getirmeye "türkü yakmak" denir. Türküler mahalli ağız isimlerine göre (Elazığ, Urfa, Eğin gibi) beste ve makamlarına göre (kayabaşı, Türkümanı, hoyrat gibi) ve konularına göre kategorize edilebilmektedir. Türkü, halk edebiyatının yaygın ve asıl nazım şekillerindendir. Halk arasında heyecan yaratan her olay için türkü yakılabilmektedir. Bunlar bestelendikten sonra yurdun dört bir yanına yayılırlar. Dilden dile dolaşan kimi türkülerde mısra düşmesi, eklenmesi, ses değişmeleri gibi farklılaşmalar görülebilmektedir.
Varoluşun neşesini, sevincini ve coşkusunu içtenlikle yansıtmalarına karşın, türkülerin, asıl olarak dünyada bulunuşun özsel yanını verdiğini söyleyen Vefa Taşdelen, bugün bir anlaşılma sorunu ile karşı karşıya olduğunu düşünür. O, türkülerin yaşandığı ve söylendiği dünün dünyası ile dinlendiği bugünün dünyası arasında yaşam biçimi, dünya algısı ve değer duygusu açısından önemli farklar olduğunun altını çizer. Buna göre, türküler söz ve müzik olarak yaşasalar da içinden çıktıkları yaşantı ve hal boyutu açısından yabancılaşmaya uğramışlardır. Günümüz insanının, türkülerde dile gelen yaşam biçimine yabancılaşmışlığı, kimi türkülerde hayati bir kod olarak geçen ifadelerin, günümüze uyarlanarak, yani aslından uzaklaştırılarak okunması gibi bir tutumun gelişmesine neden olmaktadır. Bunun nedenleri; söyleyenlerle derleyenlerin söz konusu kodların kaynağını ve anlamını bilmemesi, türkünün sadece akılda kalan mısralarının söylenmesi diğerlerinin göz ardı edilmesi, ideolojik tutumlar, ahlaki kaygılar, siyasal ve sosyal tutumlar olarak belirtilebilir. Bu durum, kuşkusuz türkülerin bozulması sonucunu da beraberinde getirmektedir.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.