Muzaffer Sarısözen'in merkeple köy köy dolaşarak on bine yakın türkü derlediği ilgilileri tarafından bir efsane olarak söylenir durur. Melih Duygulu, türkülerin tam manasıyla bir okyanusa benzediğine, çok titiz çalışmalar yapılarak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyor. Duygulu, kentin, türkülerin saf motiflerini bozduğunu söylüyor ve "Kent ortamında türküler doğal ortamından kopuyor. Koptuğu zaman da şiddetli bir biçimde değişim içine giriyor" diyor. İlave olarak da ara kültürlerin daima sancılı geçeceğini belirtiyor.
Türküler ilk kez 1914 yılında kurulan Darü'l Elhan (Nağme evi) bünyesinde ciddiye alınarak inceleniyor. 1926'da da çok sesli müziğe kaynaklık etsin diye Cemal Reşit Rey, Vedat Nedim Tör gibi isimler tarafından toparlanıyor. İTÜ Devlet Konservatuarı Halk Müziği Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Süleyman Şenel, derlenen beş bin türkünün hala TRT arşivinde bulunduğuna dikkat çekiyor. Şenel ayrıca türkülerin arşivlerinin çok bakımsız olduğunu belirtiyor. Bayram Bilge Tokel de türkü derlemelerinin yaklaşık yirmi beş - otuz yıldır yapılmadığını vurguluyor. Ancak Melih Duygulu daha farklı düşünüyor bu konuda. Duygulu arşivlerde bu kadar türkünün bulunmadığını, söz konusu türkülerin arşivlerden dışarı çıkmasa bile, yörelerden yeniden toplanarak dinleyicilere ulaştığını söylüyor.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.