Öte yandan ağıt, "konuşan kişi" nin ağlama töreni sırasındaki ruh halini, ya da onun yakın veya uzak geçmişini anlattığına göre, söyleyişte değişik anlatım biçimlerine bürünecektir; ikinci halde de söyleyiş geçmişi bugüne getirerek onu anlatmada özel bir yöntem kullanabilir; ve o zaman ölü de "konuşan kişi" sıfatı ile söze karışabilir.
Öyle sanıyorum ki bir ağıtın söyleyiş biçimini, "zaman-dışı" bir anlatım olarak nitelemek yerinde olur; öyle ki, geçmiş ve bugün birbirinin içine girmişlerdir. Bu, yaşayanların "ölü" yü, bütün bu çeşitli törenler süresince kendi aralarında gibi düşünmelerinin bir sonucudur. O, henüz toplumdan tamamıyla kopup ayrılmamış sayılır. Töreni anlatırken kimi duruş-davranışlarda ölünün giysilerinin ne yolda kullanıldığını gördük: Onlar sanki sahibinin yerini almışlardır. Siverek'te ve Azerbaycan'da rastlanan bir töreye göre ölünün atı sokakta gezdirilir, ya da cenaze alayının yanında, üstü sahibinin elbiseleriyle örtülmüş olarak, mezara kadar götürülür; bu davranışın da anlamı aynı olmak gerekir: Böylece topluluğun yaşantısına ölmüş kişinin son defa olmak üzere bir türlü "katılışı" canlandırılmak istenir.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.