Ozanlarımız ağdalı dilden ve Acem edebiyatı etkisinden uzak kırsal bölgelerde, bunca dışlanmaya ve hor görülmeye rağmen varlıklarını sürdürerek günümüze gelmişlerdir. Ve her çağda edebiyat tarihimizde önemli yerleri olan temsilciler yetiştirmişlerdir. Bilhassa XVII. yüzyılın yetiştirdiği emsalsiz ozan Karacaoğlan; baştan başa dolaştığı Anadolu'da, Türk sazıyla, Türk sözüyle büyük bir heyecan estirmiş, aşkın, sevdanın, doğanın, kısaca hayatın türküsünü söyleyen Karacaoğlan, tekke şairleriyle, dini ve ahlaki bir mecraya yönelen ozan şiirini yeniden asli kimliğine kavuşturmuştur. Varsağı, bozlak, kayabaşı, türkü, ağıt gibi mahalli kimlikler taşıyan ezgiler eşliğinde çalıp-söyleyerek, gezdiği Anadolu'da pek çok ozanı ve aşığı etkilemiş, ozanlık geleneğini yeniden sevdirmiştir. Etkisinde kalanlar bugün dahi "Karacaoğlan yolu" adı altında gezginci ozan geleneğini sürdürmektedirler. Mahmut Taşkaya, Hacı Karakılçık, Adanalı Ferrahi, Aşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Talibi Coşkun, Abdulvahap Kocaman bu yolu sürdürenlerdendir.
Ozan adının geçtiği her yerde onunla birlikte anılan sazı kopuzun da tarihi gelişimine göz atmak gerekir.
Ozan tipinin ortaya çıkışı, kopuz adlı çalgının ortaya çıkışıyla başlamış gibi görünse de, Türkler içinde kopuzdan daha kıdemli sazların bulunduğunu biliyoruz. Nitekim M. R. Gazimihal'in Vambery'den naklettiğine göre 'sipisga' adlı çalgının kopuzdan eski olduğu belirtilmektedir.
Çin kaynaklarında ise Türklerin 'hi-pu' adlı bir çalgıya düşkün oldukları ve Oğuzlar içinde herkesin bunu çaldığı kaydedilmektedir ki, hi-pu'nun kopuzun Çin dilindeki karşılığı olduğu sanılmaktadır. Kaşgarlı'nın divanında gördüğümüz 'kopzaşmak', 'kopzaltmak' ve 'kızlar kopuz çalmada yarıştı' anlamına gelen 'kızlar kopzaştı' fiilleri kopuzun, Oğuzlar içinde ne denli yaygın bir saz olduğunu göstermektedir. Diğer kaynaklar da bu bilgileri doğrular niteliktedir. Dede Korkut hikayelerinde yiğitler tasvir edilirken, at ve silahları yanında, bellerinde asılı kopuzlarından da sık sık söz edilir. Kopuz, yiğitlerin Oğuz olduklarını belirten bir sembol gibidir. Seğrek boyunda Dede Korkut, kopuzun Türkler içinde haiz olduğu önemi şöyle anlatır:
Seğrek, düşman eline düşmüş kardeşi Eğrek'i arar. Yolda uyuyan bir yiğide rastlar, onu öldürmek için kılıcını çeker, fakat yiğidin belinde kopuzu görünce vazgeçer, yiğidi uyandırır, uyanan yiğit kılıcına davranır, ne var ki o da karşısındakinin belinde kopuzu görünce saldırmaktan vazgeçer ve şöyle der: 'Bre kafir, Dedem Korkut kopuzu hürmetine çalmadım, eğer belinde kopuz olmasaydı, ağam başıyçün seni ikiye bölerdim.' Sonra ikisi kardeş olduklarını anlarlar ve sarılırlar.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.