Sözlükler "halk"ı tanımlamakta güçlük çeker ve genellikle "halk"ı "ulus" olarak tanımlamak eğilimindedir.
Gerçekten de güçtür "halk"ı tanım olarak ortaya koymak: "Yüksek yöneticiler, varsıllar ve aydınlar dışında kalan yurttaşlar yığını" demek, sözcüğün siyasal ve ekonomik içeriğini vermekten oldukça uzaktır. Yine de bu tanımı bir ipucu saymak gerekecektir.
"Halk ozanı" işte bu tanımı güç yığının içinden çıkan, bu yığının dilini ve duygu ölçeğini kullanan, şiirini onun kültürüne yaslayan kişidir. Ona kimileri "aşık" der, kimileri "saz şairi", "ozan" ya da "halk şairi"... Günümüz için en yakışanını da söyleyenler vardır: "Halk ozanı". Biz de bunu yeğliyoruz. "Aşık" olmayanı olanla, saz çalmayanı çalanla bir eylediği ve bir genellik taşıdığı için.
Derler ki, "halk ozanı"nın belirgin niteliği, "okuma - yazma bilmezliği yani öğrenimsizliği, şiirlerini saz eşliğinde söylemesi yani saz çalmasını bilmesi, doğaçtan söylemesi yani hazırlıksız şiir söyleme yeteneği, bir de, şiirinde hece ölçüsünü kullanmasıdır.
Kural dışılar kuralı bozmaz: Öğrenimliler, şiirlerini saz eşliğinde söyleyenler, aruz bilenler böyledir. Bunlara asıl "aşık"lar "kalem şuarası" der. Ne var ki, bunlar da halkın dil ve duygu ölçeğini kullandıkları, kendilerini halktan gördükleri, ayrıca da yukarıda belirgin özellikleri sayılanlar gibi şiirler yazdıkları için, kimse onları "halk ozanı" saymazlık edememiştir.
"Halk şiiri"ne gelince...
"Halk şiiri" halkın, bu tanımı güç yığının içinden çıkan kişilerin, "halk ozanları"nın estetik bir değer olarak ürettiği verimlerdir. Bu terim, gerçekte, ozanı bilinen bilinmeyen bütün şiirsel ürünleri kapsamına alır. Ozanı bilinenlerle bilinmeyenleri birbirinden ayıran, ozanı bilinmeyenlere "halk şiiri", bilinenlere "saz şiiri" diyenler vardır. Bununla birlikte, bu bölümleme kesin ve bilimsel bir uyuşum getirmemiştir. Bu alanın uzmanları, kendi bildiklerince, birini ya da ötekini yeğlemektedir.
Halk ozanı, şiirini saz eşliğinde, doğaçtan söylemiştir. Onları yazıya geçiren şiirseverler olmuştur. Bu şiirlerin yazıldığı defterlere "cönk" deniliyor. Sarayın oluşturduğu edebiyatın şiirlerinin yazıldığı defterlere "divan" dendiği gibi. "Divan", tek ozanın şiirlerini içeren defterdir; "cönk"te ise, ozanı bilinen bilinmeyen şiirler vardır, çeşitli ozandan şiirler vardır, düzenleyenin gönlüncedir "cönk". O denli gönlüncedir ki Aşık Ömer'in şiirini Karacaoğlan'a, Karacaoğlan'ın şiirini Gevheri'ye vb. yazar. Yine de, elleri dert görmesin, bu cönkçüler, birçok halk ozanının bugün de yaşamasını sağlayan kişilerdir, yoksa çoğu, çoğu da ne, hepsi unutulup giderdi o güzel ürünlerin ve de ancak kulaktan kulağa gelebilenler kalırdı bugüne.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.