Yunus, bilhassa kendi inancını yaymak için, şiirlerinin çoğunu heceyle yazmıştır. Fakat devrinde, değil hece, türkçe bile kınanmaktaydı. Aşık Paşa (733 H. 1333), "Garib-Name"sinde,
Türk diline kimsene bakmaz idi
Türklere hergiz gönül akmaz idi
diye yakınır, eserinin türkçe olmakla beraber manevi sırları havi olduğunu söyler; XIII-XIV. yüzyıl şairlerinden olan ve "Felek-Name" adlı farsça bir mesnevisi bulunan Gülşehri, Attar'ın (617 H. 1220'den sonra) "Mantık'ut-Tayr"ını esas tutarak aynı mevzu'da "Mantık'ut-Tayr" adlı türkçe ve mesnevi tarzında bir kitap yazan Gülşehri,
Mantık'ut-Tayr'ı ki Attar eyledi
Parisice kuş dilini söyledi
Anı türki suretinde biz dakı
Söyledik Tazi gibi Tanrı hakı
(...)
Türk dilince dahı Taziden latif
Mantık'ut-Tayr eyledik ana harif
Ben bu türki defterin çün dürmeyem
Parisicesiyle değüşümiyem
beyitleriyle kitabını ve türkçeyi överken yine aynı kanaatin tercümanı olmaktadır (Mantık al-Tayr tercümemiz; Milli Eğitim Bakanlığı, Şark - İslam Klasikleri: 6, Üçüncü Basılış, İst. M. E. Basımevi -1968, Önsöz; s. XII).
Böyle bir devirde, arapça ve farsça sözler ve terkiplerle, fakat yine de devrinin türkçesiyle, hatta aruzda da muvaffak olduğuna göre, mutlaka halka duyurmak, halkı kendi inancıyla yoğurmak dileğiyle daha fazla heceyle şiir söyleyen; söyleyen diyoruz, çünkü eminiz ki o da şiirlerini Mevlana gibi bir cezbe halinde ve irticalen söylüyordu; evet, heceyle söyleyen Yunus, gerçekten de halk tarafından benimsenmiş midir?
Tasavvufa inanan, bağlanan zümreler için bu soruya müspet cevap vermek, gerçeğin ta kendisidir. Çağdaşı olan, bir şiirde Hacı Bektaş halifesi Hacım Sultan'a ulaştığını söyleyen Said Emre'nin elimizde olan on dokuz şiiri var; bunların hepsi de Yunus edasını taşımakta ve heceyle; beş tanesi de Yunus'a nazire.
Yunus idi pişrevimüz Aşık Paşa husrevimuz
Ol demde Emre İsmail miskin niyazmende idi
diyen İsmail Emre adlı şair de aynı yolda.
Kimi Tapduk kimi Yunus herbirisi derya deniz
Yunus'a da bu cür'adan zerrece sunuldu yine
beytiyle Yunus Emre mensuplarından, onun yolundan olduğunu bildiren bir başka Yunus da aynı eda ile onun izini izlemekte.
Aşkın fırtınası aştı başımdan
Yeşil donlu Emir Sultan merhaba
diye seslenen,
Dervişler hüma kuşları tesbih u sena işleri
Bitmiş kamu teşvişleri Emir Sultan türbesinde
beytiyle Yunus'tan, hicri tarihle yüz on üç yıl sonra vefat eden Emir Sultan'ın türbesinden bahseden Aşık Yunus da onun edasını, onun müeddasını benimsemiş, yeni yazmalarda bu Yunus'un, diğer Yunusların şiirleri, hep bizim Yunus Emre'nin sanılarak divanın tam olması için yazılmış-gitmiş. XV. yüzyılda Eşrefoğlu, Konyalı Şeyh Vefa (896 H. 1490-1491), XVI. yüzyıldan itibaren İbrahim Gülşeni (940 H. 1533-1534), meşrebi itibariyle Yunus'u kınadığı halde Üftade (988 H. 1580), onun halifesi ve Celvetiyye tarikatini kuran Hüdayi (1034 H. 1624), Bayramiyyeden Himmetiyye kolunu kuran Himmet (1095 H. 1684),
Niyazi'nin dilinden Yunus'durur söyleyen
Herkese çün can gerek Yunus'durur can bana
beytiyle Yunus'a bağlılığını belirten Niyazi-i Mısri (1105 H. 1694,) İsmail Hakkı (1137 H. 1724) ve daha saymakla sayfalar dolacak sufi şairler, hep Yunus'un tesiri altında kalmışlar, onun edasını benimsemişlerdir. Bilhassa Nizamoğlu Seyyid Seyfullah ve Niyazi, onun sesini aksettiren iki büyük şairdir. Hatta divan şairi Usuli bile (945 H. 1538 - 1539) heceyle yazdığı şiirlerde Yunus yolunu tutmuştur; aruzla yazan Aşık Paşa da onun tesiri altında kalmış, Ahmedi bile (815 H. 1412-1413) aruzla yazdığı bir şiirde, "Bana seni gerek seni" redifini kullanmış, buna karşılık tasavvufu benimsemeyen, daha doğrusu aydın zümreye ve saraya mensup olanlar, Yunus'tan hiç bahsetmemişler, onun tesiri altında kalmamışlar, hatta Sünbülzade Vehbi (1224. H. 1809), "Lutfiye"sinde dilencileri tavsif ederken,
Dinleyen Yunus ilahisi sanır
Bu edasın gören adem usanır
beytiyle Yunus'u aşağı görmektedir (Yunus'un tesiri için "Yunus Emre ve Tasavvuf" adlı eserimize bk. İst. Remzi K. 1961, Tarih boyunca Yunus; s. 204 -233).
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.