Konya'da bulunduğumuz sürece ozan Feyzi Halıcı'nın adını anmamak olanaksız.
"1810 tarihlerinde, Konya'da Mevlana meydanında bulunan Sulu Kahve'de Aşık Semi'ler, Aşık Sururi'ler yetişmişti. Bu aşıklar, birer hoca olarak bu kahveye gelen müptedi aşıklara, çıraklara saz çalmasını, doğmaca şiir söylemesini öğretmişlerdir. Adeta, Sulu Kahve yüz kırk - yüz elli yıl akademik bir ocak olarak bir Aşıklar akademisi olarak vazife görmüştü. Bu ocaktan yetişen aşıklar, Türkiye'nin dört bir tarafına dağılırlardı".
Konya'da aşıklık geleneğinden konuştuklarını dinledikçe, kendisinin bu konuda gerçek bir bilgi kaynağı olduğunun farkına varıyoruz. Çünkü daha çocukluk yıllarından başlayarak bu geleneğe ilgi göstermiş, bu geleneği sürdürenlerle yakından ilgilenmiştir. "Babamızın Konya'da bir halı mağazası vardı. Mağazamıza doğmaca şiir söyleme kabiliyeti olan Aşık Mehmet Ağa devamlı gelir, babamla sohbet ederdi. O zaman yedi - sekiz yaşlarındaydım. Aşık Mehmet Ağa'nın her mağazamıza gelişinde hayranlıkla, heyecanla dinler, onun gibi söylemek isterdim. Dolayısıyla ilkokulun üçüncü dördüncü sınıflarında Mehmet Ağa'yı taklit ederek şiir dünyasına girdim, o şekilde şiirler yazdım".
Söz Halkevlerine geliyor sonra. "O sırada Halkevleri kültür-sanat etkinliklerinin merkezidir. Bu yüzden aşıklık geleneğinin sürdürülmesinde önemli sayılabilecek işlevleri olmuştur: Ortaokul, lise çağlarında okuldan artakalan boş zamanlarımızda Halkevine giderdik. Silleli Çopur İsmail'i, oğlu Seyit Mehmed'i, Silleli İbrahim'i, Murat Tiftiği her cumartesi, pazar günleri Halkevinde büyük bir zevkle dinlerdik. Bu saz sohbetinden sonra da Aşık Mehmet Ağa doğmaca şiir söylerdi. Bunları hayranlıkla takip ederdim".
Böyle bir ortamda sanat ve düşünce dünyasına giren Feyzi Halıcı, bir ara bunun etkisi altında halkın düşüncelerine, halkın duyarlığına seslenecek türde halk şiirleri yazdığına da ilgimizi çekti. Sonra üniversite öğrenimini gördüğü İstanbul'un araya girdiğini öğreniyoruz: "1950 yıllarında, üniversiteden mezun olduktan sonra Konya'ya döndüm. 1959 yılında Konya Turizm Derneği'ni kurduk. Türkiye'nin tanınmış bütün halk şairlerinin yolları Konya'ya düştüğü zaman hep onlarla görüşürdüm, onlarla dostluklar kurardım. Onları Konya'da tanıtacak nitelikte toplantılar yapardım. Mesela, Aşık Veysel Konya'ya geldiği zaman Konya Turizm Derneği'nde, Konya Öğretmenler Derneği'nde şiir matineleri düzenlerdik. 1962-63 yıllarında Aşık İhsani, Aşık Davut Sulari, Aşık Dursun Cevlani'ye de aynı ilgiyi gösterdik.
"Büyük Atatürk cumhuriyeti kurduktan sonra halkın sanatını, halkın kültür varlığını Halkevlerinde devam ettirdi. Ama 1950 yılından sonra Halkevleri kapatıldı. Çocukluk yaşlarımızda, halkevlerinden almış olduğumuz ilhamla, Atatürk'ün arzusuna uygun bir şekilde bir iki arkadaşımla birlikte 1966 yılında Aşıklar Bayramı'nı yapmayı omuzladık. Bu Aşıklar Bayramı'na Aşık Veysel, o zamanın meşhur aşıklarından Posoflu Aşık Müdami, Aşık Efkari, Aşık Ferrahi katıldılar".
İşte şimdi 1981'deyiz. Aşıklar Bayramı büyük bir başarıyla varlığını sürdürüyor. Aşıklar Bayramı, arzu edilen kültür ve sanat duyarlığına ulaşmıştır. Biz bu bayrama 28 aşıkla başladık. Bu yılki bayrama yüz aşık katılmaktadır. Ama bu sayıdan çok, bu bayramın aşıklara kendi kişiliklerini, kendi varlıklarını kazandırdığı önem taşımaktadır.
Ozan dost, Konya Turizm Derneği Başkanı Feyzi Halıcı'yla söyleşimizden özetlemeye çalıştığımız bu yazıyla, Aşıklar Bayramı'ndan izlenimler yazı dizimizi sona erdirirken "keşke şunu da yazsaydım" dedirten yeni yeni canlanması ne güzel.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.