Halk şiirimiz bir yandan zengin anonim kaynaklardan beslenirken, diğer yandan şairlerimiz de bu alana ferdi olarak önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Ferdi temele dayalı halk şiirini üreten halk şairleri, icraatlarına göre değişik isimlerle anılmışlardır. Ozan, aşık, saz şairi, kalem şuarası gibi. Bunların içinde tarih sahnesinde ilk görünenler, ozanlardır.
Ozan; Orta Asya Türklüğü içinde işlevleri bakımından oldukça saygın bir kişiliğe sahip rahip-şair (baksı-ozan)lerin, şairlik görevlerini bırakmalarından sonra ortaya çıkmış ve varlığını hala sürdüren bir tiptir. Milli ölçümüz olan hece ile ve genellikle koşma biçim ve örgüsü içinde ürettikleri şiirlerini, ellerinde kopuzları, oba-oba, yurt-yurt gezerek, ezgiler eşliğinde çalıp söyleyen ozanlar XV. yüzyıla kadar halk şiirinin tek temsilcisi durumundadırlar.
XV. yüzyıldan itibaren bu alana "aşık" adı altında yeni bir şair tipi girer.
Yeni bir şair diyoruz, çünkü; bunlar da ataları ozanlar gibi çalıp-çağıran sazlı şairler olmalarına rağmen; halk şiirine yeni biçimler sokmuşlar, birtakım kurallar ve disiplinler getirmişlerdir. Aşık tipinin getirdiği bu yenilikleri; halk şiirine, divan şiirinin birtakım ölçü, teknik ve ögelerini katmak, aşk ve yiğitlik temasını dini ve ahlaki bir mecraya yöneltmek, Arapça ve Farsçaya itibar etmek, katı 'ayak' kuralları ve yarışma biçimleri koymak, anonim ezgiler dışında kendi hazırladıkları aşık makamlarıyla çalıp-söylemek, lebdeğmez, muamma, tecnis gibi yeni şiir anlayışları ve 'bade', 'buta' gibi yeni mefhumlar... olarak sıralayabiliriz.
Onların getirdikleri bu yeni kuralların doğmasına elbette, Osmanlının yeni kültür anlayışının, aydınların ozan tipine olumsuz bakışlarının büyük rolü olduğu kadar, bu kurallarla kendilerini ihata eden aşıkların, şehir çevresine yaklaşma, ikbal arama, artık bu çevrelerde 'herzegu' olarak görülen ozandan farklı görünme ve şehir muhitine yeni bir tip olarak girme kaygılarının da rolü büyüktür.
Aşık ismi yalnız bu yeni tipin adı olmasına rağmen, zamanla ozanları ve diğer sazlı şairleri de içine alan genel bir ünvan gibi kullanılır olmuştur.
Ozan ve aşıklardan başka bu alana ürün veren iki şair tipi daha vardır. Bunlar saz şairleri ile kalem şuarasıdır.
Saz şairleri de deyişlerini ozanlar ve aşıklar gibi çoğunlukla irticalen (doğmaca) ve saz eşliğinde söyleyen sazlı şairlerdir. Ancak daha şehirli, daha okumuş bir eda taşırlar. Milli kültür içinde yetişen ve bilgi birikimini halk kültüründen elde eden, çoğunluğu ümmi olan aşıklara karşılık, saz şairleri mektep, medrese görmüş, az çok bir eğitim almış kişilerdir. Dilleri ağdalıdır. Şiirleri her konuya açıktır ve çoğu doğmaca değildir. Divan şiiri terkiplerini bol kullanırlar. Ozan ve aşıkları küçümserler, divan şairlerine yaklaşma eğilimindedirler. Aşıklık kurallarına iltifat etmezler, muaşere (karşılıklı deyişme) yapmaz, hikaye bilmez, ayak kurallarına uymazlar, aşık makamlarından habersizdirler, zaten deyişlerinin pek çoğu ezgisizdir. 'Bade', 'Buta' gelenekleri yoktur. Saz, ellerinde bir sembol gibidir. Saz şairi ünvanı da, aşık adı gibi zaman içinde tüm sazlı şairleri kapsayan bir terim gibi kullanılmıştır.
Gerçekten de ozan, aşık, saz şairi gibi şairlerin edebiyatımız içindeki yerleri ayrı-ayrı tam olarak belirtilmediği için, icraatları da birbirine karıştırılmıştır. Nitekim, bugün aşıklık geleneğinde bir yozlaşmanın olduğu, aşıkların geleneğin icaplarını yerine getiremedikleri, kuralları bilmedikleri ileri sürülmektedir. Doğrudur da. Ancak bu görüntüyü veren; aşıkların içinde çok sayıda bulunan ve hala bu kategoride mütalaa ettiğimiz saz şairleridir. Yoksa hakiki aşıklık geleneği içinde yetişmiş aşıklarda bir yozlaşma, gerileme söz konusu değildir.
Saz şairi tipini, aşık tipinden ayırıp kendi kategorisi içine koyar, yerini ve işlevlerini belirleyip, bunlarla yetinirsek; hem saz şairi tipi ayan-beyan ortaya çıkmış olur, hem de aşık edebiyatının kuralları ve terminolojisi netliğe kavuşur.
Kalem şairleri ise; şiirlerini halk şiirinin ölçü ve tekniği içinde geliştiren, bir kısmının irticaileri olmasına rağmen, eserleri kalem mahsulü olan kişilerdir.
Yukarıdan beri sıralanan tiplerin aralarında ne kadar farklılık olursa olsun, hepsi de halk şiiri mahsulleri üretmektedirler. Hepsi de halk şairidirler. Eserlerini vezin, kafiye, durak, tür, konu, ezgi vs. gibi halk şiiri kural ve tekniği içinde hazırlamaktadırlar.
Kısaca; halk şiirini bir denize benzetirsek; halk şairleri (ozan, aşık, saz şairi, kalem şairi) de sularını bu denize taşıyan ırmaklar gibidirler.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.