Kulakları çınlasın usta Veysel'in. Türkiye Aşıklar Bayramının ilk yılında ona sormuştum:
- Sazın iyisi nasıl olur?
"Sazın iyisi mi." demişti. "Sapı gürgen, teknesi duttan, döşü çamdan olur." "Ve lakin." diye eklemişti sözlerine:
- "Aşık çalar, saz öğünür. Gönül söyler, dil öğünür. Yani işin aslı, iyi saz, saz çalanın, söz bilenindir."
Kimi yeri çorak, kimi yeri yeşilin her türlüsüne gebe şu güzel Anadolu asırlarca çöğür sazın döşünde teknesinde dile geldi. Sonra bize Veysel'i getirdi bıraktı. Hep korkardık:
- "Veysel giderse ne olur?"
Yunus'ları, Seyrani'leri, Karacaoğlan'ları tarihin karanlıklarına gömmek mi gerek? Öyleyse çare?
İşte Konya bu çareyi buldu. Zaten Konya'ya düşen işti bu. Çünkü aşıkların yetiştiği, güzel söz söylemeyi de, sazın döşüne tezeneyi ustalıkla vurmayı da öğrendikleri yerler aşık kahveleriydi. Bu kahvelerin sonuncusu da yine Konya'da yaşadı. Eskiler hatıralar anlatır. Konya'nın yetiştirdiği nice aşık az mı atışmıştı. Tahir'in kahvesinde, Silleli İbrahim'ler, Aşık Mehmet'ler ve kimler kimler.
Lakin dedik ya, Konya, kendine düşeni hem çabuk, hem iyi yaptı. Turizm Derneği'nin el attığı, derli toplu, dört başı mamur, üstelik her yıl daha da iyiye giden Türkiye Aşıklar Bayramı, bitmez tükenmez Anadolu'nun gönlünde kırılan bir kanada derman oldu. Ne mutlu bunu ilk düşünen, aşıklar, dört bir yandan bakraç bakraç çekenlere.
Ve ne mutlu bu işin baş düzenleyicisi olan Aşık Fezai'ye.
Yani Feyzi Halıcı'ya ne mutlu.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.