Kavalın dinleyenler üzerinde polifonik bir tesir yapacak tarzda çalınmasına Orta Anadolu'nun birçok yerlerinde halk "kavalı horlatma" adını verir.
"Horlatma" kelimesinin ilmi bir ifade ile tarifini yapmak icap ederse, kavalın bünyesinde mevcut armonik sesleri tebarüz ettirecek tarzda nefesi idare etmek sanatı diyebiliriz. İyi dinlenildiği takdirde, horlatılan kavaldan daima bir oktav aralıkla iki ses ve çok kere beşli aralıkla bunlara muvazi olarak yürüyen üçüncü bir sesin teşkil ettiği diyafonik bir ahenk kulağa çarpar. Buna, kavalı hafifçe titreterek yapılan cazip bir vibrato da katılınca dertli kaval sesi pek müessir bir hal alır. Bu anda tamamen donuklaşmış olan kaval sesinin her nağmesi şaheser bir ipham heyecanı vermeye başlar, yani yanıklaşır.
Yukarıki izahattan anlaşılacağı gibi, kaval sesinin yanıklığını, dinleyenler üzerinde yaptığı polifonik tesirde aramak lazımdır.
Burada bir sual varid olabilir: Acaba, halk sanatkarlarının kaval sesine polifonik bir renk vermeleri şuurlu bir hareket midir? Buna tereddütsüz olarak evet diyeceğiz. Çünkü, halkın yalnız teksesli bir müzik aleti tesiri yaptıran kavalcıları beğenmediklerini ve onu dinlemek bile istemediklerini tevsik eden hadiselere her vakit rastlamaktayız.
Anadolu'nun birçok yerlerinde ve bilhassa Sivas ve civarında bir kavalcı aradığınız zaman, köylüler arasında "kavalı horlatıyor, horlatamıyor" münakaşası başlar. Misafirlerine ikramın en iyisini yapmak ananesini her fırsatta gözden kaçırmayan köy halkı kavalı en iyi horlatanı bulurlar. Sivas köylerinde "kavalı horlatma" sanatı halkın pek ziyade ehemmiyet verdiği bir mevzudur. Kavalı horlatamayanlar için "Onun çaldığı kavalın bayağı düdükten ne farkı var", yahut "Ben, ağzımla ıslık çalsam ondan daha tesirli olur" gibi sözlerle onu beğenmediklerini anlatırlar. Müzik folkloru araştırmalarında sık sık tesadüf ettiğimiz bu gibi hadiselerle şu iki neticeyi elde etmiş oluyoruz:
1. Halk sanatkarları kavalı polifonik bir tesir yapacak tarzda çalışta tamamen şuurlu olduğu gibi dinleyenler de bunu şuurla karşılamaktadır.
2. "Kavalı horlatma" sanatını, "çokseslilik" ihtiyacı doğurmuştur.
Bu yıl, Konya'daki derleme seyahatinde ayağımıza dolaşan pek enteresan bir hadiseyi de buraya nakledersek, halk sanatkarlarının kavala polifonik tesir yaptırma işinde ne kadar şuurlu oldukları hakkında pek sarih ve kati bir fikir almış olacağız:
Konya Ereğlisi'nin Zanapa köyünden İbrahim Atay adında altmışlık bir kavalcı, hiç ümit etmediğimiz bir sırada, bize şu izahatı verdi: "Kavalı her adam sızlatamaz. Nefesi kullanışlı verirsin. İnce alır, kalın alır. Bunlar birbirini tutunca kaval sızlamaya başlar. İşte o zaman kaval çok tesirli olur."
İbrahim Atay'ın, derleme heyeti muvacehesinde verdiği bu izahla da bir kere daha sabit oluyor ki, halk sanatkarları ne yaptıklarını biliyorlar ve kavalda tebarüz ettirmeye muvaffak oldukları armonik sesleri ayrı ayrı işitecek kadar hassasiyet de gösteriyorlar.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.