Halkımız arasında aşık deyimi, genellikle saz şairlerimiz için kullanılır. Bir uyku, veya düş anında, pir elinden dolu yani aşk badesi içen, madde dünyasından sıyrılıp mana alemine ve gönül zenginliğine kavuşan bir kimsenin dili çözülür, dursuz, duraksız, kendiliğinden şiir söylemeğe, saz çalmağa başlar.
Herhangi bir olay karşısında veya bir sohbet sırasında kendisine verilen bir kafiye üzerine, durmacasız şiir söyleyen aşık, kendi iç dünyası ile dopdolu, rüyasında kendisine görünen veya gösterilen maddi ve manevi bir sevgiliyi arayıp bulmak için ömür boyu belde belde gezer dolaşır, aşıklarla karşılıklı şiirler türküler söyleşir, zamanla efsanevi bir kişilik kazanır.
Halk şairlerinin gerçek özellikleri, halkımızın konuştuğu Türkçeyle ve hece vezniyle şiirlerini söylemeleridir. Türküden, şiirden, atışmadan, muammadan, dudak değmezden, hikayeli türküden kurulu, yazılı bir edebiyattan önce, sözlü bir halk edebiyatı; 1071 yılında Anadolu'nun tekmil Türk Yurdu olması ve Türk-İslam fikir ve düşünce hareketinin süratle gelişmesiyle önem kazanır. Halk şairlerimiz, halkımızın anladığı katıksız Türkçeyle söyledikleri şiirleri, türküleri, Anadolu'nun dört bir köşesinde kuşaktan kuşağa halkımızın kulağına, gönlüne mısra mısra, mızrap mızrap işleyerek milli kültürü yaratıcı ve koruyucu, milli birliği yaşatıcı kutsal bir görevi başarıyla yerine getirmişlerdir. Halk şairleri omuzlarında sazları, köy, kasaba demez, belde belde gezerler. Hanlar, kahveler, konaklar, aşıkların ağırlandıkları yerler. Bir aşık bir yere gelince o beldenin aşıkları ile görüşür, tanışır. Karşılıklı saz çalar, söyleşirler. Ne var ki o beldenin sanatsever kişileri en çok aşıkların karşılıklı deyişlerini, atışmalarını merakla, heyecanla beklerler.
Bade içen veya usta yanında uzun yıllar çıraklık yapıp yetişen bir aşığın bütün kabiliyeti, diğer aşıklarla yaptığı atışmalarda belli olur. Yarışacak iki aşıktan birisine dinleyicilerden biri genellikle redifli bir ayak verir. Ayağı alan aşık sazını eline alıp verilen kafiye ile bir kıt'a söyler. Diğer aşık aynı kafiye üzerine bir kıt'a söyler. Karşılıklı üç veya dört kıt'a söyleyip mahlaslarını son kıt'ada tapşıran aşıklar atışmaya son vermiş olurlar.
Atışmalarda aşıklar birbirlerini iğnelerler, eğlence yollu alaya alırlar, bazan karşılıklı sorular sorup cevabını beklerler. Hangi aşık konuya göre yeterli karşılık verirse, o aşık atışmayı kazanmış olur.
Halk şiiri sade görünüşüne, akıcılığına, kolay söylenir havasını uyandırmasına rağmen büyük bir ustalık, güç ve ince deyiş kabiliyeti ister. Türk halkının mistik inancı, yaşama felsefesi, yüzyıllarca yazılı metin olmaktan uzak kalmış halk şiirinin bir ince seziş ve espri duyarlığı içinde söylenivermesini adeta zorunlu kılmıştır. Her aşık sözlü edebiyatın bu kaidesine uymayı, kısa bir süre içinde düşünmeksizin söyleyivereceği şiire bütün ustalığını ve maharetini koymayı aşıklığın gereği ve töresi bilir.
Her türlü duygu ve düşünceleriniz için bize buradan ulaşabilirsiniz.