Bir zamanlar bir nalbant varmış. Bu nalbant o yörenin tüm işlerini gören demirci ustasıymış. Aynı zamanda ozan olan bu nalbant, okuduğu eserlerinde "Nalbant" mahlasını kullanırmış.
Bu Aşık Nalbant'ın çok güzel bir karısı varmış. Derler ki, bir söylentiye göre "Halep Valisi", bir diğer söylentiye göre de "Erzurum Valisi", Nalbant'ın karısını görünce, ne edip, ne eylesem de bu kadını kendime alsam deyip, planlar kurmaya başlarmış.
Bir gün, Nalbant ustasını huzuruna çağırtmış ve ona:
- "Bre Nalbant, bana bir kantar borada hazırlayıp getireceksin. Eğer ki bulup getiremezsen, kelleni uçurturum, haberin ola" diye emirler vermiş.
Nalbant bu olaydan sonra evine dönmüş. Başından geçen olayı karısına anlatmış. Sonra da karı koca, oturup çareler düşünmeye başlamışlar. Borada "demir tozu" demektir. Kısa bir süre içinde bir kantar demir tozu bulunamayacağına göre kelle gitti demektir.
Nalbant'ın bu üzüntüsüne, ağlayıp sızlamasına dayanamayan karısı elini açarak dua eder:
- "Gurban olduğum Allah, boradayı mıh eder de, zalimin tabutuna çakarsın."
Karı koca ağlaya sızlaya çaresiz o akşam yatarlar.
Sabah erken tan ağarmadan, Nalbant'ın kapısı çalınmış. Nalbant boradayı bulamadığı için üzgün ve çaresiz karısını uyandırmadan kapıya çıkar istemeye istemeye hazır olduğunu söyler. Ancak, kapının önünde bir bölük başı (çavuş) on kadar askerle duruyor.
Nalbant "hazırım" deyince,
Bölük başı:
- "İyi o zaman, bir kantar mıh yapacaksın. Vali paşa bu gece hakkın rahmetine kavuştu. Tabut için bize mıh gerekli, tezden bu mıhları tezden hazırlayasın."
Bu haber üzerine sevincinden her şeyi unutan Nalbant, içeri girer, serde ozanlık var, alır sazı eline, vurur sazın teline.
Karısını uyandırmak için bu türküyü söyler.