İslamlık'tan önceki dönemde sagu, "ağıt" (yas şiiri) anlamına gelirdi. Alp Er Tunga sagusu, İranlı Firdevsi'nin "Şehname" adlı destanında Efrasiyab adıyla anılan ve İ.Ö.624'te Türk-İran savaşları sırasında Keyhüsrev tarafından aldatılarak öldürtülen Alp Er Tunga (Buku ya da Buka Han) için yakılan ağıttır. Alp Er Tunga'nın Türkler arasında çok sevilen bir hükümdar olduğu anlaşılmaktadır.
Alp Er Tunga sagusu yazıya ilk kez XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud'un "Divanü Lugat'it - Türk" adlı yapıtında, Kaşgar Türkçesiyle geçirilmiştir; dörtlükler bu yapıtın çeşitli yerlerinde dağınık olarak bulunmaktadır. Dörtlüklerin sıralanışı, bir çok kaynakta farklı farklıdır. Sagu, aslında sözlü yazın döneminin ürünüdür.
Sagu, Alp Er Tunga'nın ölümünün yarattığı duygu ve düşünceleri, belirgin bir plan çerçevesinde anlatıyor:
Birinci dörtlükte, hükümdarın zamansız ölümünün verdiği şaşkınlık anlatılırken, dolaylı olarak onun büyüklüğüne de değinilmektedir.
İkinci dörtlükte, feleğin bu beylerin beyini tuzağa düşürdüğü, feleğin tuzağından Alp Er Tunga'nın bile kaçamadığı belirtiliyor. Bu dörtlükte ölümün karşısındaki umarsızlık, yazgıcı biçimde ele alınmıştır.
Üçüncü ve dördüncü dörtlüklerde, yiğit hükümdarın ölümünün beylerde yarattığı etki betimlenmektedir. Onlar Alp Er Tunga'nın ölümüyle öndersiz kalmışlardır, şaşkındırlar.
Beşinci, altıncı ve yedinci dörtlüklerde, ozan yeniden yazgıyı kargışlamakta; zamanın bozulduğunu, erdemin azaldığını, hep yiğitlerin öldüğünü vurgulamaktadır.
Sekizinci dörtlükte yazgıcı bir bakış açısıyla, zamanın kötülüğü ve bu kötülüğün önlenemezliği konusunda hikmet yürütülmektedir.
Son dörtlükteyse, ağıtı söyleyen ozanın kendi duyguları iletilmektedir: "Bu kişi gönlünün yandığından, duyduğu acı nedeniyle yetmiş yaş birden yaşlandığından söz etmekte, o yiğidin sağ olduğu geçmiş günleri özlemle anmaktadır."
Anlaşıldığına göre bu sagu, Alp Er Tunga'nın cenaze töreninde söylenmiş ağıtlardan biridir.
Eski Türklerde büyük bir kişinin ölümü ve gömülme töreni, kendisine özgü toplantılara yol açardı. Bu törenlerde yas türküleri, ağıtlar söyleyen bir çok sanatçı bulunur, ölenin yiğitliklerini, erdemlerini, iyiliklerini sayıp döken ağıtlar okurlardı.
Bu saguda ölenin özellikleri yanı sıra, ölüm olgusunun kalanlarda uyandırdığı duygulanımlar da anlatılmıştır.
Saguda görülen anlatım yetkinliğini eski Türklerin sözlü yazınlarındaki gelişmişlik ve dilin kazandığı işleklikle açıklayabiliriz. Bu saguda da, güçlü bir içtenlik ve duygusallığın yanı sıra, yetkin bir anlatım düzeyi de görülmektedir.