Osman Efe aslen Isparta'nın Kösnük köyündendir. Edinilen bilgilere göre, 1. Dünya Savaşı'ndan önce yaşamış, dürüst, atılgan ve çok namuslu bir kişiymiş.
Afyonkarahisar ilimizin Gedik Ahmet Paşa Medresesi'nde okumuştur. "Molla Ahmet" türküsünün kahramanı "Bulcalı Molla Ahmet" ile aynı medresede tanışmış ve yıllarca arkadaşlık yapmıştır.
Osman Efe, medrese tahsilini tamamladıktan sonra Afyonkarahisar'ın Şuhut ilçesine yerleşir. Kısa sürede din adamı (hafız) olması nedeniyle yöre halkına kendini sevdirmiş ve orada evlenmiştir.
Bir gün Ermeninin birisi "Osman Efe'nin bana borcu var, vermiyor" diyerek haciz memurunu kandırarak, birlikte efenin evine girmek ister. Osman Efe'nin güzel hanımının boynunda takılı altınları almak isteyince, Osman Efe'nin hanımı vermemek için direnir ve aralarında tartışma çıkar.
Osman Efe o sırada harmandadır. Kendisine durumu bildirmek için haber salınır. "Evine Ermeniler girdi ve hanımının altınlarını almak istediler" sözlerini duyan efe, hemen koşarak evine gelir. Tüfeğini alır ve ilk önce evine baskın yapan Ermeni'yi ve sonra da haciz memurunu öldürür. Zaptiyelerden kaçmak için dağa çıkar.
Osman Efe'nin bir çok olayları olduğu söylenir. Şuhut'ta ve Sultandağı'nda ekibi ile pek çok kez zengin evlerini basarak, elde ettiği ganimeti fakir fukaraya dağıtır.
Isparta ile Afyonkarahisar arasında eskiden pazar kurulurmuş. Bu pazarda zengin esnafın, malını halka çok yüksek fiyatla sattığını haber alan Osman Efe, bir gün ekibi ile pazarı basar. O sırada akşam yaklaşmakta olduğu için esnaf mallarını toplamıştır ve pazar dağılmaktadır. Osman Efe, malların bağlarını çözdürtür ve orada ne kadar fakir fukara varsa onlara, top top kumaşları elindeki martinini ölçü kabul ederek üçer boy olmak üzere dağıtır. O arada Osman Efe ekibine seslenerek "şurada fakir kızım var, üç metre de ona kumaştan kesin gönderiverin" der. O günden sonra pazarın adı "Osman Pazarı" olarak kalır.
Osman Efe, buna benzer pek çok olaya karıştığı için, yörede olan bütün benzeri olayların Osman Efe ve ekibi tarafından yapıldığı düşüncesiyle, hiç ilgisi olmayan olaylar da Osman Efe'nin üzerine yıkılıyor. Türküde geçen "Her gelen kurşunlar Osman'a değer" sözü bundan kaynaklanmaktadır. Aslında Osman Efe, haksızlıklara göğüs geren, Allah korkusunu içinden çıkarmayan, dürüst ve namuslu bir kişi imiş.
Zaptiyeler Osman Efe ve ekibini bir türlü ele geçiremeyince, hile yoluyla yakalamaya çalışırlar. Bir gün efeyi tuzağa düşürmek için, bir yörük kadınına para verip kandırarak Osman Efe'yi evine davet etmesini isterler. Yörük kadını da ısrarla efeyi çadırına çağırır. Israra dayanamayan Osman çadıra girdiğinde Yörük kadını un helvası yaparken helvayı kızgın tavayla birlikte efenin yüzüne fırlatır. O anda kendini toparlayan efe, durumu anlar ve yüzündeki yanıklara da aldırış etmeden hemen oradan uzaklaşarak tekrar dağa kaçar.
Başka bir gün zaptiyeler gene hile yoluna başvurarak Osman Efe'yi yakalarlar. Ekibi de dağılan Osman Efe hapse atılır.
Hapishanede mahkumlar, yaz gününün belirli saatlerinde hapishane bahçesine çıkarılmaktadır. Osman Efe'den öç almak isteyen Ermeniler, paralı adam tutarak hapishaneye yakın olan caminin minaresinden silahla ateş ettirerek bahçede gezinmekte olan Osman Efe'yi vurdurturlar.
Bu olay üzerine Osman Efeye bu ağıt yakılmıştır.