Emirdağ ilçesinin Suvermez köyünde fakir bir ailenin oğlu olan "Niyazi" adında genç ve çalışkan bir delikanlı varmış.
Niyazi, gündelikle ırgatlığa gittiği halde bir türlü evlerinin masrafını karşılayamaz olur. Çoğu zaman iş de bulamaz, günlerce düşünüp taşınır.
Hayatta en büyük dayanağı, sadece yaşlı annesi ve kendisi gibi bekar olan kız kardeşidir. Annesini hoş tutabilmek ve kız kardeşi Emine'yi de baş göz edip evlendirmek en büyük arzusu olmuştur.
Köylerinden bazı arkadaşları, hayatını kazanmak için İzmir'e çalışmaya gitmektedir. Ancak Niyazi yaşlı annesiyle kız kardeşini yalnız bırakıp gurbete gitmeyi bir türlü uygun bulmuyor.
Bir gün evlerinde sohbet ederken, annesinin ve kız kardeşinin görüşlerini almak için, arkadaşları gibi gurbete gitmeyi düşündüğünü söyleyince; hemen kız kardeşi Emine söze katılarak masum bir eda ile, "Ağabey, konu komşu erkekleri gurbete gidiyor da sen niye gitmeyesin" deyiveriyor. Annesi de rıza gösterince Niyazi de yaşlı annesine bakmak ve Emine'yi de gurbette kazanacağı parayla evlendirmek için onlara para göndereceğini söyleyerek arkadaşları gibi İzmir'e çalışmaya gidiyor.
Niyazi, İzmir'de çalışmakta iken köyde bulunan annesi ve kız kardeşi Emine de birbirlerine sokulup yaşamaktadırlar. Emine, ağabeyinin kazanacağı ve göndereceği parayla, her ikisinin de evlenerek sıcak yuva kurabilmeleri için dua eder; mutlu olacakları günler için kurduğu hayallerini dile getirerek biricik anasına anlatır dururmuş.
Bir gün anaları aniden ölür. Köydeki evlerinde yapayalnız kalan Emine, anasının ölümüne üzülürken bir taraftan da bütün hayallerinin suya düştüğünü türkülere döküverir.
Bu türkü, Niyazi'nin kız kardeşi Emine tarafından yakılmış ve yakıldığı günlerde tüm köy halkını üzüntüye boğmuştur.