Ağalık sistemi, toprak yönetiminin tek bir kişi elinde toplandığı, toprağın ağaya bağlı ırgatlar tarafından boğaz tokluğu karşılığında işlendiği, töre hükümlerinin geçerli olduğu, kendi içine kapalı bir sistemdir. Günümüzde etkisi azalmış olsa da bu sistem bir dönem Türkiye'nin bir gerçeği olmuştur. Ülkemizde 1923 yılında her alanda yapılan inkılaplar ve reformların niçin bu alanda yapılmadığı konusu gerçekten düşündürücüdür. Toprak reformu yapılarak bu sorun niçin çözülmemiştir? Belki bir devlet politikası olarak kaldırılması uygun görülmemiş olan bu sömürü düzeni, yıllarca Anadolu'da, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde halkın fakir kalmasında etkili olmuştur. Ağalık sistemi içerisinde çalışan insanlar hep ekmeğini düşünmeye mahkum edilmiş, yetki ve zenginliklerini kaybetmek istemeyen ağalar tarafından sürekli baskı altında tutulmuşlardır. Cumhuriyet döneminde devleti yöneten hükümetler, karşılarında birlik beraberlik içerisinde hakların ortaklaşa kullanıldığı ve özel mülkiyetin hakim olduğu bir sistem yerine, çıkarlarını kaybetmekten korkan bir ağalık sistemini görmeyi yeğlemişlerdir. Ancak bütün bunlara rağmen göç ve kentleşme sonucu toprak zamanla eski değerini yitirmiş ve dolayısıyla toprak ağalarının da saltanatı sarsılmıştır. Ağalardan birçoğu iflas etmiş, topraklarını satmış ya da miras yoluyla toprak bölünmesi sonucunda ağalık sistemi sonraki nesle aktarılamamıştır.
Aşık Mahzuni o dönem Türkiye'nin bir gerçeği olan "ağalık sistemi" sorunlarına parmak basarak şiirlerinde toprak ağalarının baskılarını, zulümlerini, sömürülerini dile getirerek sömürü sistemine başkaldırır. Mahzuni'ye göre ağalar kene gibi sömürücülerdir. Ağalar yalnızca köylerde değildir. Şehirlerde de vardır. Mahzuni'ye göre halkı durmadan sömüren herkes ağadır. 1950'li yıllar Cumhuriyet sonrası en temel değişimlerin olduğu yıllardır. Bu dönemde kapitalizmin, toprak ağalarını daha da güçlendirmesiyle yoksul köylü, yaptığı işten ücret alan bir "tarım işçisi" haline gelmiş ve hızla fakirleşmeye başlamıştır.
Aşık Mahzuni'nin ağalık sisteminin konu alındığı "Satılıyor Berçenek" adlı şiirinin şöyle bir öyküsü vardır: "Ağa Kadiroğulları, Berçenek Köyü'ne yerleşip köyün boş arazisini tarla yaparak işlemeye başlarlar. Ayrıca ağa höyüklerin yazılı olduğu tapu belgelerini köylüye göstererek köylünün arazisine de göz koyar. Tarlalarınızı ekip biçebilirsiniz ancak hasılattan çıkan payımı vermek zorundasınız diyerek köylüyü haraca bağlar. Mahzuni'nin dedesi Mehmet Kaye (muhtar) döneminde köy halkı bu haraç zulmünden kurtulur. Ağa boş durmaz köyü mahkemeye verir ve köylüyü işgalci durumuna düşürür. Okuryazar olmayan Muhtar Koca Durmuş Aslan'ın kandırılması ve yanlış imza artırılması sonucu köyün arazilerini geri almak iyice zorlaşır. 1963 yıllarında Durmuş Ali Kul'un muhtarlık döneminde de aynı ağa köylü tarafından darp edilir. Her geçen gün daha da kötüye giden bu durum en sonunda köylünün ve ağanın avukatlarının bulduğu yolla (bu sorun) bir çözüme kavuşturulur. Köye bir bilirkişi tarafından bir değer biçilir ve kararı her iki taraf da kabul eder. Köy seksen bin liraya satılmış olur ve böylece dava kapanır. Tapu kadastro köye gelip herkesin arazisini tapulaştırır." İşte bu olay üzerine Mahzuni "Satılıyor Berçenek" şiirini yazmıştır.