Bütün türkü öykülerindeki kızlar güzeldir ya, Ümmü hepsinden güzelmiş anlaşılan. Yaşadığı çağda onu delikanlılar paylaşamazmış. Şimdi de ardından yakılan türkü paylaşılamıyor. Muğla'dan Eskişehir'e, Denizli'den Manisa'ya kadar nice Ege il ve ilçesi, Ümmü'nün yaşadığı yer olmakla övünüyor. Kimisi, "Olay bizim burda geçmiş, Ümmü de Dalaman çayında boğulmuş" derken, kimileri, "Ümmü bizim hemşehrimizdir ve Gediz'de boğulmuştur" diyor. Bir başka ilçenin halkı Menderes'te boğulduğunu söyler, Ümmü'nün. Aslında türküler böyledir, halkın ortak malıdır.
Ege'nin tüm yörelerinde, Ümmü'nün öyküsü aşağı yukarıya aynı şekilde anlatılır:
Güzel Ümmü'nün talibi pek çoktu. Hayli zengin olan babası, onu, zengin bir ailenin oğluna vermek istiyordu. Ümmü'nün gönlüyse kuş olup uçmuş, Ahmet adlı fakir bir delikanlıya konmuştu.
Ahmet, nice hatırlı kişileri koydu araya, gönlünü yapamadı Ümmü'nün babasının. Ümmünün babası, "Dediğim dedik, öttürdüğüm düdük" dedi ve kızını, çayın öte yakasındaki köyün ağasının oğluna verdi. Ümmü ak gelinlikleri giydi ama, gönlü karalar bağlamıştı.
Düğün kuruldu, zurna öttü, davul vuruldu. Geldi çattı gelin alma. Ümmü gelin ata bindirilip, güveyinin köyüne doğru yola koyuldu. Köprüye gelince olanlar oldu. Valla, köprünün altından bir kartal uçtu da at mı ürktü, yoksa Ümmü intihar için kendini mi attı, bilinmiyor. Bilinen şu ki; Ümmü, gelinlikleriyle bozbulanık sularda buldu kendini.
- "İmdat! Yetişin! Kurtarın!" diye bağıran çok oldu ya, çaya atlayan olmadı.
Olup bitenleri uzaktan izlemekte olan Ahmet, yel oldu esti, sel oldu aktı ve kaldırıp kendini çaya attı. Az ilerisinde bürgüsünü gördü Ümmü'nün. Oraya kulaç salladı. Daha yetişemeden, kendi gömüldü azgın sulara. Oraya yüzdü bulamadı, buraya daldı bulamadı. Ümmü gelin, gitti, gider.
Ümmü'nün babası, bu işi Ahmet'ten bildi. Kadıya, "Kızımı çaya Ahmet itti" diye davacı oldu.
Mahkeme kuruldu, ifadeler soruldu. Nezaretteki Ahmet, idam edileceğinden değil, sevdiceğini temelli yitirdiğinden, kara yaslara büründü. Hücresinin demir parmaklı penceresi önünde, sesini kapıp koyuverdi, acısından türkü yapıp koyuverdi.
Ahmetçik bilmiyordu ki, o pencere, kadının evine bakıyordu. Kadı türküyü dinleyince, Ahmet'in suçlu olamayacağını anladı ve onu aklayıp (beraat ettirip) salıverdi.
O günden öte, Ahmet'in yaktığı "Ümmü Türküsü" halkın dilinden düşmez oldu.