1938 yıllarında yalıya hamsi gelirdi. Çifte direkli motorlarla.Yağlı fellekler üzerinde insan gücüyle kaydırıla kaydırıla kuma çekilirdi, bu koca gövdeli kayıklar. Ambarları kıyılama hamsi dolu olurdu. Sonra bu hamsileri kumsala boşaltırlardı. Kıyı boyunca hamsi kumulları gümüş gibi parıldardı. Satış başlayınca her yığının çevresinde eli tenekeli köylüler halkalanır, tenekelerini doldururlardı. Sonra tenekeleri sırtlarına alır, dürmeçle bağlar, köye yollanırlardı. Gün batımına doğru varırlardı evlerine.
O günler, köylüler çok erdemli idiler. Emeklerini de geleneksel olarak birleştiriyorlardı. En küçük işleri için bile imece yapıyorlardı. Hamsiler de konu komşuyla birlikte ayıklanırdı.
O akşam türkücü kız Emriye Abla da imeceye gelenler arasında idi. Tezgah, koca karayemiş ağacının dibinde kurulmuştu. Gaz lambasının ışığında hamsiler ayıklanmaya başlamıştı. Mısırlar, fındıklar ayıklanırken, gazellerimiz süpürülürken de onlar vardı. Zayıf, yoksul giysili, kara saçlı, sarı benizli Emriye Abla, incecik, tiz sesiyle türküsünü söyledi.