Ödemiş'in Ayasurt köyünden olan Gökçen Hüseyin Efe, 1307'de doğruyor ve 1919'da Kurtuluş Savaşı'nda hayatını kaybediyor. Kurtuluş Savaş'ında Tire yöresinde Yunanlılar'a karşı önemli yararlılıklar gösterdiği için yörede ünleniyor ve ölümünden sonra Cumhuriyet Hükümeti'nce adı "Fata" köyüne veriliyor.
Daha önce bir süre Çakırcalı Mehmet Efe'ye kızanlık eden Gökçen Efe, Kurtuluş Savaşı yıllarında hemşerisi Halil Efe ile halkı örgütleyerek, çete kuvvetleri oluşturuyor. Başlangıçta, arkadaşlarıyla birlikte Demirci Mehmet Efe'ye katılıyor. Demirci Efe'den 100 dolayında silah alarak, arkadaşlarını silahlandırıyor. Tire köylerinden katılanlarla, bu sayıyı daha da çoğaltarak mücadeleye başlıyorlar.
Yunan işgal kuvvetleri komutanı, Gökçen Efe'yi dağdan inmeye razı etmek için çeşitli girişimlerde bulunuyorsa da başarılı olamıyor. Sözgelişi başka türlü ikna edemeyince, kellesini getirenlere para vaadediyor. Fakat o da sökmüyor.
Gökçen Efe arkadaşlarıyla birlikte Yunanlılar'ın sınır karakollarıyla Fata köyündeki merkez karakoluna baskınlar düzenliyor. Fata karakolundaki baskın sırasında şiddetli çarpışmalar oluyor. Karakol ateşe veriliyor, içindeki cephanelik yüzünden karakol havaya uçuyor.
Gökçen Efe ve arkadaşları, bu baskından sonra yöredeki Yunanlılar'a göz açtırmıyorlar. Fakat bu arada Gökçen Efe ağır hastalanıyor. Buna rağmen çarpışmalara katılmaktan geri durmuyor. Hasta haliyle katıldığı çarpışmaların birinde, 1919 senesinde, hayatını kaybediyor.
Daha sonra Cumhuriyet döneminde, Fata köyünün adı "Gökçen" olarak değiştiriliyor.
Arkadaşı Hacı Halil Efe, Gökçen Efe'yi şöyle tanımlıyor:
"Gökçen Efe, Osmanlıya karşı zeybeklik yapmakla beraber, kanlı silahını yalnız düşmana çevirmiş kahraman bir Ödemiş delikanlısıdır."
Gökçen Efe'nin bir süre Çakırcalı'ya kızanlık ettiğini hatırlatan Fuat Edip Baksı, Efe ve eşkıyaların dağa çıkışını şu nedenlere bağlıyor:
1) İki tür "yolsuzluk". Birincisi, toplumsal yapıdaki "yolsuzluk" lar; ikincisi, maddi "yollar" ın yokluğu.
Baksı, bu "yolsuzluk" ların Anadolu köylülerini "ana ocağından ve yar kucağından" ayırıp dağlara sürüklediğini vurguluyor.
2) Eskiden "mukadder bir felaket" olarak görülen sonu belirsiz "askerlik" sorunu.
3) İstibdat hükümetinin haksızlıklarına uğrayanların çocuklarının hoşnutsuzlukları.
4) Devlet örgütünün aczinden yararlanıp, zalimlerden öç almayı amaçlayanlar.
5) İşledikleri türlü suçlarından, cezalarından kurtulmak için efelik hayatına atılanlar.
Baksı, eşkıyalığı söyle tanımlıyor:
"Kısaca eşkıyalık, Osmanlı idaresinin zorla yarattığı kanlı, bıçaklı bir belanın adıdır."