1953 yılının bir ilkbahar sabahında Acıpayam'ın Dodurgalar kasabası davul ve zurna sesleriyle şenlenir. Günlerden Cumartesi'dir. Düğün evinde erkenden bir kaynaşma, telaş ve oradan oraya koşuşturmalar görülmektedir. Sanki bir bayram sabahıdır. Düğün sahibinin yakın akrabası olan kadınlar evde toplanmış, yemek hazırlığına başlamışlardır. Yakın komşulardan sini tepsi, leğen, kazan gibi kap, kacaklar ödünç olarak toplanmakta, çeşmelerden sular getirilmektedir. Bir yandan ateşler yakılıp, yemek kazanları kurulurken, diğer yandan da danalar, oğlaklar, kuzular, erkekler tarafından kesilip derileri yüzülmektedir. O gün kazanlar kaynayıp yemekler pişecek ve köy halkı yiyip, içip eğlenecektir.
Kazanlar kurulmaya, kuzular, oğlaklar kesilmeye dururken şimdi sıra düğün odununa gelmiştir. Düğün sonrası yakılacak olan odunu getirmek üzere, sabahın erken saatinde delikanlılar, damadın yakın arkadaşları düğün evinde toplanırlar.
Düğün odununa giden genç sayısı ile at araba merkep (eşek) sayısı düğün sahibinin hatırlık derecesine göre değişir. Gençler sevdikleri arkadaşlarının düğün odununa bir eşekle değil, komşulardan da aldıkları eşeklerle katılarak çok odunun getirilmesini isterler. Ayrıca yöre geleneklerine göre, düğün evine getirilecek odunların bir kısmını, kız evine göndermek adettir. Gençler hazırlıklarını tamamladıktan sonra odun yolunu tutarlar.
Odun dağında türküler söylenip, eğlenilerek odunlar kesilir. Yemekler yenir ve köye hareket edilir. Yolda gelirken damadın arkadaşlarından "Ali Dana" adındaki genç, bir ara arkadaşlarından ayrılır. Gözüne "Dolaşık taş" denilen sarp kayanın başındaki sarmaşık çiçekler ilişir. Ali, o çiçekleri koparıp düğün bayrağına asmayı ve damata vermeyi düşünür. Kimsenin cesaret edip de çıkamadığı o sarp kayanın başına çıkar, sarmaşık çiçeklerini koparmaya çalışır. Ali'in oduncu arkadaşları onun gelmediğini bir an farkederler. Fakat arkadan geleceğini düşünerek yollarına devam ederler.
Ali, korka korka çıktığı kayanın başındaki sarmaşıklardan bir tutam koparır. İneceği sırada bir güzel sarmaşık daha gözüne ilişir. Onu da koparayım derken, tutunduğu kayanın kopmasıyla birlikte cansız yere düşerek paramparça olur.
Arkadaşları odun yüklü eşekleriyle köye varmışlardır. Bir süre sonra Ali'nin gelmediği anlaşılınca geriye, odun dağına dönüp onu aramaya koyulurlar. Arkadaşları Ali'yi "dolaşık taş" ın dibinde kanlar içinde ölü olarak bulurlar.
Bu acıklı haber köye ulaşır ulaşmaz "dolaşık taş" deresine gelen halk şaşkına döner. Ali'nin cesedini Pazar günü köye getirirler. Düğün yarıda kalmış, bütün köy halkı mateme bürünmüştür. Düğün tamamlanır ama davulsuz, zurnasız, eğlentisiz.
Bu ölüm olayından birkaç gün sonra, aynı köyden ve düğünde çalgıcılık yapan Aşık Ömer San, bir türkü (ağıt) yakar. Bu ağıt kısa sürede tüm çevreye yayılmış, olayı duymayan ve üzülmeyen kalmamıştır.
Türkünün öyküsünü ve sözlerini Mansur Kaymak, Acıpayam'ın Dodurgalar kasabasında Aşık Ömer San'dan 1975 senesinde derlemiştir.