Bu türkü bir yörük çobanının tabiatla nasıl bağ kurduğunun hikayesidir. Çobanlarla otlattıkları sürüleri arasında gerçekten de bir bağ vardır. Ama bu bağ nasıldır, nicedir bilinmez. Bu bağı bazen tatlı bir bakış, bazen candan bir okşama, bazen bir avuç taze yem, bazen de bizim hikayemizde olduğu gibi içli ve anlatımlı bir kaval sesi oluşturur.Yörük çobanlarından biri ile oymak beyinin kızı arasında içten içe yanık bir sevgi vardır. Çoban ölçer, tartar, kendini bilirliğinden bu sevgisini açıkca söyleyemez; kız düşünür taşınır, kendi anlayışına göre babasının kişiliğine yakıştıramaz böyle bir dedikoduyu. Böylece çoban kavalıyla sevgisini sürüsüne anlatır; ve sonunda Yemen, Mısır valisi Koca Sinan Paşa tarafından kız da o büyüleyici sesten kendine pay çıkararak heyecanlı günler yaşarlar. Kız artık kavalın dilini iyice çözmüştür.
Günlerden bir gün sürü yayladayken hırsızların hücumuna uğrar. Hırsızlar çobanın elini kolunu bağlar, sürüyü alıp gitmek isterler. Fakat sürü bir türlü yerinden kalkmaz. Çoban der ki "Ben kaval çalmadıktan sonra sürüm imkansız bir yere gitmez, çözün kollarımı ben sürümü kaldırayım." Ellerini kollarını çözerler çobanın. Çoban kavalını eline alır, başlar yanık yanık öttürmeye. Sürü hemen kalkar, yavaş yavaş yürümeye başlar. Bu arada çadırda uyuyan yörük beyinin kızı da kaval sesini duyar. Duyar ya bu seferki havadan çobanın tehlikede olduğunu anlar ve etrafı uyarır. Yörükler hep birden sürünün bulunduğu yere koşarlar. Bunu gören hırsızlar hemen kaçarlar.
O günden sonra köylüler kızın çobanın kavalının sesinden, çaldığı havadan anlamasını, kızla çoban arasında gizli bir ilişki olduğuna yorarlar.
Bu en çok kızın babasını düşündürür. Çağırır çobanı yanına, "Kavalının sesi pek yanık, kızımı da bununla mı kendine bağladın?" der. Çoban da "Bilmem, belki de öyledir. Ben sürülerimi bununla otlatır, bununla idare ederim. Gerekirse susamış sürülerimi bir damla su içmeden bile su başında bekletirim." der. Bunun üzerine ihtiyar yörük beyi "Ben senin sürüye tuz yalatayım, sen suyun başına götür. Eğer su içmeden sürüyü su başında bekletebilirsen ben de sana kızımı vereceğim." der.
Çoban sürüsünden emindir. Yalnız bir kara koyun var pek heyecanlı, toy, bir tek ondan korkuyor. Sürüye hiç su vermeden üç gün tuz yalatırlar. Çoban sürüyü alır dağdan aşağı dereye doğru sürer. Sürü büyük bir iştahla suya doğru koşuşurken çoban birden çaldığı havayı değiştirir. Bunun üzerine sürü olduğu yerde durur. Ne var ki çobanın korktuğu başına gelir, kara koyun durmaz suya doğru yol alır. Bu sırada çoban çaldığı havayı daha da yanıklaştırır. Bu, onun kara koyuna yalvarması, ondan isteğine uymasını istemesidir. Bu olay karşısında, yörük beyi ve oba halkı da heyecanlanır. Hava hızlanıp yanıklaştıkça kara koyun yavaşlamaya başlar. Durur, bir geriye döner, bir suya bakar. Kavalın sesi ona susuzluğunu unutturur. Geriye, sürünün yanına döner. Bu iş oymak beyini de duygulandırmıştır. "Kızımı sana verdim gitti, bundan sonra bir yastıkta kocayın yörük" der.
Bu olaylar sırasında kara koyunun emlek kuzusu ölür derler. Sebebi de susuz ve bolca verilen tuzdur. Çoban bu ölüme pek üzülür. İşte bu anlatılanlar türküde ve ezgisinde pek sanatlıca işlenmiştir.