"Ateş düştüğü yeri yakar", "Ateş olmayan yerden duman tütmez" atasözlerine uygun olarak, acıyı yaşamayan insan gerçek anlamda ağlayamaz. Acıyı gerçek anlamda yaşayan insanlar ağıt yakarlar. Bunlar ölüm karşısında, acılı sözlerini şiir söylüyor gibi söyleyebilen ağıtçılardır. Halk edebiyatımızın en zengin çeşidi olan ağıtlarımız, ağıtçılar sayesinde yaşar ve zenginleşir.
Her ailede, ölüm üzerine ağıt yakan kişiye rastlamak mümkündür. Fakat bazı kişiler o kadar çok acı görmüşlerdir ki, artık onların normal konuşmaları bile ağıt haline gelmiştir. Her ölüm olan yere onlar çağırılır. Yeni ölen için ağıt yaktırılır.
İşte bunlardan biri olan Elif Garı (Poçulu)'yu sizlere anlatalım.
Elit Poçulu 1298 (1882) yılında Osmaniye'nin Kazmaca köyünde doğdu, büyüdü.
Gelinlik çağına geldiğinde, aynı köyde oturan amcası oğlu Gerboğaz Hasan'la evlendi. Üç veya dört yıl mutlu bir evlilik yaşadı. Bu evlilikten bir oğlu ile bir kızı oldu. Oğluna İbrahim, kızına Hüsne adını verdi. İbrahim iki yaşında, kız ise bir kaç aylık idi. Kocası Hasan o yılların ince hastalığına (verem) yakalandı ve çok geçmeden öldü. Dul kalan Elif gelin, komşu köy olan Bahçe köyündeki akrabaları tarafından yine aynı köydeki Poçulular ailesinden Musa ile evlendirilmek üzere götürüldü.
Elif, kocasının ölümüne tarifsiz bir acı ile yanarken, bir de onunla birlikte yaşadığı yerlerden ayrılmanın ızdırabıyla ilk defa bu ağıdı yakmıştır. Bu ağıdın iki kıtası ele geçmiştir.
Elif Garı’nın bu ilk ağıdında kullandığı “örd” kelimesi, “od” kelimesinin mahalli kullanılışının bir örneğidir. “Örd” kelimesi, “bört” olarak da kullanılmaktadır. Mesela; örtlemek, yanmak anlamında “örtledi”, “börtledi” gibi kullanılmaktadır. Ağıtta da görüldüğü gibi şiddetli yanmayı, acı çekmeyi “örtlere düştüm örtlere” diye ifade etmektedir.