Cennetten Ali'ye bir nida geldi
Ali'ye terceman gelen elmalar
Ali kokladı, hem yüzünü sürdü
Ali'ye terceman gelen elmalar
Alevi, Bektaşi edebiyatının bir de düzyazı (nesir) bölümü vardır. Bunlar dergahlarda, tekkelerde okunur, söylenir. Halkın sanat isteklerini karşılar. Dili sade halk dilidir. Cümleler kısa kısa, konuşma tutarındadır. Önce halk arasında oluşan bu tür, daha sonraları yayılması, unutulmaması için yazıya geçirilirdi. Bu türün, elimizdeki yazmalara göre, meydana geliş tarihi 14 ve 15. yüzyıllardır. Sözcük haznesi zengindir. Unutulmuş pek çök sözcük ve çekimleri bakımından dil çalışmalarında önemli bir yeri olması gerekir.
Eskil dil unutuldukça zamanın diline uydurulmuş olanlar da vardır. Kimisi de yeniden bir ozan dilinde manzum duruma sokulmuştur.
Bu türün içinde en yaygını, Hazreti Ali çevresinde döner. Hazreti Ali'nin yiğitliği, cenkçiliği birinci plandadır. Bu destansı hikayelerden ünlüleri, «Battal Gazi», «Danişmend-name», «Hamza-name» gibi tarikat dışı halkın da ilgisini çeken romanımsı eserler olup bunlar dışında ve daha çok tarikat içi işlenmiş olanlar da vardır.
Bunlar daha çok İslamlığın ilk çağlarında Ali ve çevresindeki kahramanların serüvenleridir. Özellikle Ali, büyük bir kahraman olarak olağanüstü başarılar sağlar. Bunlardan «Hayber Kalesi Gazası», «Kan Kalesi», «Bazümür Ateşperest Kalesi», «Muhammed Hanefi Gazveleri», «Hazreti Ali'nin Ejderha Cengi», «İmam Hasan Gazaları», «İmam Hüseyin Gazaları», «Destan-ı Hasan ile Hüseyin», «Hazreti Hamza'nın Kafdağına Vardığı Kıssası» gibi uzun olanlardan başka kısa hikayeler de vardır.
Bir de evliya menkıbeleri vardır ki, ünlü tarikat kişilerinin yaşantısıyle birlikte olağanüstü serüvenlerini anlatır. Bu türün en yaygın ve ünlüsü «Hacı Beklaş Veli Velayet-namesi» dir. Daha birçok ünlü velinin uzun ya da kısa menakıbı vardır. Bunlar o kişinin ölümünden sonra müritlerince yazılmıştır. Birçok yerleri de tarihsel gerçeklere uymaz. Sözgelişi, birbirinden yüzlerce yıl uzak olan erenler bir arada yaşarlar. Bu nedenle gerçek yaşantıları üzerine yapılan çalışmalarda pek yararlı olmazlar. Ama, bir edebiyat eseri olarak değer taşırlar.
Bu menkıbelerin genel özelliği, kişilerin ermişliğine tanık olarak, olağanüstü işlerin birinci planda yer almasıdır. Sözgelişi, arslana biner, eline yılanı kamçı olarak alır. Başka biri güvercin olur, öteki doğan... Cansız duvarı yürütür. Tahta kılıçla küffarı haklar, bir kap yemekle bir orduyu doyurur. Hastaları iyi eder, geyik olur...
Bunlar bir anda biçimden biçime girer, kalıptan kalıba dökülürler. İbni Sina'nın «Ali Cengiz Oyunu» diye masallara konu olan durumlarını yaratırlar sanki...
Türk edebiyatının bir bölümü olan bu tür şimdiye dek bilimsel yönden dil, sanat, konu bakımlarından incelenmemiştir. Oysa, birçok bakımlardan yeni bilgiler, yeni konular getirecek niteliktedir. Güzel anlatımı bir yana, tiyatro, roman ve hikayeciler için yepyeni konular verebilecek durumdadır.
Bütün tarikat nefeslerinde kimi zaman kısaca hikaye edilir, kimi zaman da bir değinilip geçilir. Dinleyenler ya da okuyanlar, konuyu bildikleri için hemen ne demek istediğini anlarlar. Edebiyat için bu konular zengin malzeme verir.
Muhammed ve Ali çevresinde oluşmuş efsane niteliğinde olaylar da vardır. Sözgelişi, Ali'nin ölümünde yine kendisi olan bir Arap'ın gelip tabutunu alıp götürmesi, Ali'nin Kuru Kafa ile konuşması gibi... Bunlar öğüt verici nitelik taşırlar.