Kocaman ağacın tepesinden kopan kestaneler gürültü ile dökülür yere, çamaşır kayasına düşenler ise bir kaç takla atarak ırmağı boylar.
Çamaşır kayası mahallenin eteğinde yarım oda büyüklüğünde üzeri düz siyah bir taştır, yanı başında diğer bir kayanın oyuk tarafı yağmurdan korunmak için yapılmıştır sanki. Sıcak havalarda göv kestanenin gölgesi yaman olur hani.
Gül Hatun'un ikinci evidir orası. Taştan kütmeğine postu serdi mi, gel keyfim gel. Örgü örer, elişi yapar. Orada az mı çorap, eldiven, kazak örmüştür keçi kılından. Ateş yakar elma, kirmit, mısır pişirir közde. Çok sever burasını, gerisi umrunda değildir zaten.
Kaderine küsmüştür, dünyası kararmıştır Gül Hatun'un. Bekir altüst etmiştir, yıkmıştır hayallerini. Gerçi o da Allah'ından bulmuştur belasını. Bir kaza kurşunu onu felç etmiş, süründürüyor ama Gül Hatun'u hiç ilgilendirmiyor olanlar. O kendi aleminde, hiç kimseden bir beklentisi yok artık.