Yazımıza konu olan Yemen Destanı, adı bilindiği halde metninin tamamı yayınlanmamış ve şairi kesinlikle bulunamamış bir destandır. Bu destandan ilk kez Osman Cemal Kaygılı söz etmiş (İstanbul'da Semai Kahveleri ve Meydan Şairleri, İstanbul - 1937, s. 25-26). Daha sonra da Tahir Alangu, Kaygılı'nın yayınladığı üç dörtlük ve bir dizeyi kitabına almış. Bu iki kitap dışında Yemen Destanı'ndan söz eden, örnekler verip açıklamalar getiren yayınlanmış yazı ya da kitaba rastlamadım. Yalnız eski harflerle basılmış eserlerle yakından ilgilenen ve çalışmalarını "Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Kataloğu" adıyla fasiküller halinde yayınlamakta olan M. Seyfettin Özege'nin destanlarla ilgili notları arasında benim burada yayınladığım destandan; ozan adı, dörtlük sayısı ve tarih vererek söz ettiğini bu notları karıştırırken gördüm. Sanırım bu notunu kataloguna da alacaktır.
Osman Cemal Kaygılı, küçük ama değerli kitabında bu destan ve bu destanı söyleyen ozan için şunları yazıyor:
"Bu destanlardan Zeytinburunlu Konik Mustafa Çavuş'un 'Yemen Destanı' da meşhurlarındandır. Konik Mustafa bu küçük destanı o zamanlar tabur tabur, alay alay Yemen çöllerine gönderilip oraların kızgın kumları arasında çekmedikleri kalmayan zavallı Anadolu ve Rumeli yavrularının ağzından yazmıştır.
Ne yazık ki, ben bu destanın alt tarafını bulamadım. Yalnız destanın en son satırının şu mısralarla bittiğini bunu bana okuyan ama Ahmet Reis'ten öğrendim.
Bu mısradan anlaşılıyor ki, zavallı Mehmetçik, son nefesini Yemen'in fırın içi gibi yanan çöllerinde vermiştir."
Elimdeki destan Kaygılı'nın verdiği bilgilerden bir kısmını kuşkuyla karşılamamızı gerekli kılıyor. Her şeyden önce şu soruya açıklık getirmeliyiz:
Kaygılı, destanın ozanı olarak, destanı kendisine yazdıran Ahmet Reis'ten naklen, Konik Mustafa Çavuş adında birini göstermektedir. Oysa destanın bende bulunan eksiksiz ve orijinal metninin son dörtlüğünün son dizesinden bu destanın "Lisani" mahlaslı bir aşık tarafından söylendiği anlaşılıyor. Bu tür basma destanlarda destan sahibinin mührünün bulunması gelenek olduğu halde bunda böyle bir şey yoktur.
Yemen, Türk halk edebiyatına ayrılık ve özlem dolu ürünler kazandırmış; Osmanlı Devleti'ni yormuş, yıpratmış uzak bir Arap ülkesi... Anadolu'ya uzak ve iklim yönünden Anadolu insanını bunaltacak ölçüde sıcak olan Yemen, pek çok Türk askerine mezar olmuştur. Oğlu, kocası ve kardeşi giden, gidip de dönmeyen nice ana-babalar, gelinler ve bacı-kardeşler bu Yemen üstüne içli türküler, ağıtlar yakmışlardır. Bunlar gözden geçirilirse halk edebiyatımızda ne denli önemli oldukları ortaya çıkacaktır.
Hemen hepsinde özlem dolu dizelere mümkün. Ayrıca Yemen'in uzak, çöllük ve sıcak oluşu da sık sık konu olur bu türkü ve ağıtlara.
Bu destanın son dörtlüğündeki "Bin iki yüz doksan ezberim" dizesi Yemen savaşlarını konu edinen bir kitapta rastladığım küçük bir notla oldukça uygunluk gösteriyor. Bu notta şöyle denilmektedir:
Fırka-i ihtiyatiyyenin Konfide'ye vüsuli olan 1286 senesi Kanun-ı evveli gayesinden itibaren 1289 senesi Nisanı gayesine değin, 28 ay zarfında Yemen'e ve Asir'e gerek taburların teşkiliyle ibtida gelen asker ve gerek müddet-i ihtiyatiyyesini tekmil edüb de istibdalen giden askerlerin yerlerine gelenlerin cümlesi olarak mahal-li mezkure 2200 küsür efrad gelüb gitmiştir.
Bu cümle, destanın sonunda verilen tarihten bir yıl önce Yemen'e asker gönderildiğini gösteriyor. Bundan destanın yazıldığı yıllarda Yemen, konusunun güncelliğini yitirmemiş bir konu olduğunu çıkarıyoruz. Destancılıkta bu çok önemlidir. Halk böyle zamanlarda bu tür eserlere aşırı bir ilgi gösterir. Bu tür eserlerin çalınıp söylendiği yerlere devam eder, metni ezberler ya da bir kenara not eder... Olanak bulursa da destancıdan bir destan satın alır ve saklar.
Bu yazıyla verdiğim destan yukarıdaki alıntı cümlede geçen tarihlerde Yemen'e giden ve bir daha dönmeyen Hristiyan asıllı bir doktor binbaşı için yazılmıştır. Bunu, destanın şu dörtlüğündeki "Hekim Pol söylendim emsal içinde", 38. dörtlükteki "Binbaşı Hekim Pol şöhretim yetse", 39. dörtlükteki "İsmim Hekim Pol'dür budur kudretim" dizelerinden çıkarıyoruz. Destancı 35. dörtlükte, Binbaşı Hekim Pol'ün ölürken Müslüman olduğunu "Son nefesde etdim ikrar imanı" diyerek belirtiyor ve Müslüman halkın ilgisini toplamak istiyor. Destancılar bu tür sözleri okuyanların, dinleyenlerin dikkatini çekmek için, sık sık kullanırlar.
Aşık Lisani (eğer bir okuma ve tesbit yanlışı yoksa) son dörtlükteki 1290 (Miladi 1874) tarihine göre XIX. yüzyılda yaşamış olmalıdır... Devrindeki halk ozanlarının uyduğu dil geleneğini onun destanında da görmek mümkün. Arapça ve Farsça'dan alınma sözcükler, bu sözcüklerle kurulmuş tamlamalar çok sık kullanılıyor. Bu tamlamalardan bir kısmı da yanlış kurulmuş. Destancının kulaktan duyma bir kültürle şiir söylediği belli oluyor. Bu durumda böyle metinleri sağlıklı okumak, ne demek istendiğini anlamak güçleşiyor doğal olarak. Destan, üstelik çok savruk bir yazı ile yazıldığı için metni güçlükle ortaya çıkarabildim; bir iki dizeyi de yorumlayarak okudum.