Sağ ayağının baş parmağını, sol ayağının üzerine, sağ elini de göğsüne koyarak: "Hu erenler" dedi.
İlk secdeyi topluma, ikinci secdeyi birlikte dara durduğu yoldaşına yaptıktan sonra, gözcü canın gösterdiği yere oturdu.
Cem erenleri hep birlikte: "Hu aşık hoş geldin dediler".
Biraz sonra erkan başlayacaktı. İlkinde meydan yerini süpürdüler. Kırklar meydanına süpürgeyi çalan ve bu hizmeti gören can "Seyyid-i Ferraşi" duasını aldı yerine oturdu.
Sonra su geldi, hizmeti gören eller yıkandı. Bu işlem bedenin ve de gönüllerin pak olmasıydı. Çünkü Selman'ı Faris'i Kırklar'ın ceminde hizmetiyle pak olmuştu.
Şimdi ise çerağ yanacaktı. Ortaya bir örtü serdiler, örtünün üstünde bir şişe, şişenin ağzında bir mum. Mum sabaha kadar hiç sönmeyecekti.
Çerağ ayeti ve yanış nedenini, bu olayın pirini bildiren duaz-ı imam okunacaktı.
Haniya erenler, Hazreti Muhammet Mekke'den Medine'ye göç ettiğinde, Cabir Ensar'ın evine konuk olmuştu da o gece sabaha kadar ensardan Cabir can, Resullah'ın yatağının ucunda mum yakarak aydınlatmıştı odayı. Böyleydi gelenek ama asıl amaç, gönüllerin aydınlanmasıydı. Ancak aydınlıkta yürünebilinir bu yolda.
Pir'in başlattığı söyleşide Nebi'lerin, Veli'lerin hayatı anlatılıyordu.
Düşle gerçek iç içe giriyor, canlar huşu içinde dinliyordu. Ama nedense düşsel söylenceler canları etkiliyor, gerçekler ise simgeleşiyor, gizemleniyordu.
Artık sıra aşıklara gelmişti, diğer aşıklar kendi köylerinde cem konuğu olan Mahzuni Şerif'e saygılarını belirterek kendisini dinleyeceklerini söylemişlerdi.