Çolak, Pınarbaşı'nın Çördüklü köyünden, yörede tanınan, varlıklı birisi. En iyi atlara binen, ayrıca yarış atları yetiştiren Çolak'ın ticaretle de uğraştığı bilinmektedir. Çolak'ın evinde atlı konuklar eksik olmazdı.
1930'lu yıllarda, şimdiki gibi sigara fabrikaları olmadığından, tütünler balyalar halinde kaçak olarak satılırdı. O yüzden de bu işin ticaretini yapan kaçakçılar türemişti. Kaçakçılara karşı da devlet bir bakıma polis görevi yapan "tütün kolcuları"nı görevlendirmişti.
İşte o yıllarda Çolak'ın evine tütün kaçakçıları konuk olarak geliyor. Çolak bunları gece evinde konuk ediyor, yedirip, içirip ertesi gün yolcu ediyor.
Aradan birkaç saat geçmeden kaçakçılardan birisi üzgün ve perişan bir halde geri dönüyor. Meğer kaçakçılar tütünlerin paylaşımı sırasında anlaşamamışlar, aralarında dövüş çıkmış. Çolak, bunu haber alır almaz derhal atına atlayıp öteki kaçakçıların peşine takılıp onlara yetişiyor, ellerindeki tütünleri de alıp dövülen kaçakçıya veriyor.
Tütünleri ellerinden alınan kaçakçılar karakola gidip soyulduklarını söyleyerek Çolak'tan şikayetçi oluyorlar.
Çolak, karakola da, mahkemeye de gitmiyor. Takibe jandarmalar çıkıyor. Çolak, bir gün atına atlayıp Adana'ya kaçarken jandarmalar tarafından mezarlıkta vurulup öldürülüyor (1932).