Avşarlar'ın Yozgat, Bozok sürgünleri sırasında, oranın kırserdarı Abidin Paşa'dır. Abidin Paşa burada ölçüsüz vergiler koyarak, baskı yaparak Avşarları ezmeye çalışır.
Bu baskılardan yılan Avşarlar İstanbul'a, padişaha altı kişilik bir heyet gönderir. Bu altı kişilik heyet içinde Aslan adında bir kişi de vardır. İri yarı, çok uzun boylu olan Aslan'ın kolları da çok uzundu. O kadar ki, ata binince parmağındaki zeykir yüzük atın üzengisine değdikçe "çik çak" diye sesler çıkartırdı.
Heyet İstanbul'da padişahı bulamıyor. Yalnız çarşıda görkemli görkemli gezişleri, korkusuz ve dağlı etrafa bakışları, o yörede oturan bir eski sadrazamın dikkatini çekiyor. Eski sadrazam bunları konağına çağırıyor, dertlerini dinliyor. Sonunda da: "Şu sıralar padişahın başı dertte, başında çok iş var, sizinle uğraşamaz. Eğer bileğinize güveniyorsanız, Abidin Paşa'dan kaçın kurtulun." diyor.
Heyet İstanbul'dan dönünce bütün el oba hemen hazırlıklara başlıyor, bir gece tüm aşiret Bozok'tan kaçıp kurtuluyor.
Kendilerini takip eden Abidin Paşa'yı da Kayseri, Boğazköprü'de vurup öldürüyorlar.
Çok sonraları Aslan, bir göç sırasında Andırın ormanlarında bir aslanın saldırısına uğrar. Aslan, Aslan'ın döşüne pençesini geçiriyor. Fakat yine de Aslan bir eliyle aslanın alt çenesini, öbür eliyle üst çenesini yakalayıp iki çeneyi birbirinden ayırıyor. Hayvan oraya, kendi ise bu tarafa düşüp ikisi de ölüyor. Mezarı da oradadır.