Eskiden Urfa'da saz çalan, sesi güzel bir genç varmış. Herkes tarafından sevilen bu genç askerliği gelince kura çeker, Diyarbakır'a çıkar ve askere gider. Orada bir müddet kaldıktan sonra Eğün'e gönderirler.
Eğün'de kaldığı müddetçe haftasonu izinlerini arkadaşlarıyla birlikte mesire yerlerinde saz çalıp söylermiş. Eğün halkı tarafından çok sevilir ve muhit edinir. Bazılarıyla arkadaş olur.
Günün birinde Eğünli arkadaşlarından birisi "Evli misin, bekar mısın?" diye sorar. Urfalı olan asker bekar olduğunu söyler. Arasıra mesire yerinde bir genç kıza gözünün takıldığını ve o genç kızı sevdiğini söyler. Arkadaşı da o kızın nasıl biri olduğunu sorar, mesire yerine beraber gitmeyi teklif ederek kızı kendisine göstermesini söyler.
Tekrar hafta sonu iznine çıktığında o arkadaşını da mesire yerine götürür ve o kızı orada gösterir. Arkadaşı gülümser ve Urfalı askerin omuzuna vurarak "Bu benim bacımdır, gerçekten istiyorsan sana veririm" der.
Urfalı asker çok sevinir ve bölük komutanına anlatır. Bölük komutanı da babacan ve halden anlayan bir kişi olduğu için "Allah hayırlısını versin" der ve evlenmesi için izin verir.
Taburdan 15 gün izin çıkartır ve memleketi olan Urfa'ya giderek evlenir. 15 günlük izni bittikten sonra tekrar bölüğüne döner. Bir kaç ay sonra Urfalı genç hastalanır. Hava değişimi için Urfa'ya döner.
20-25 gün sonra yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak ölür. Oğlanın babası bu acı ve erken gelen haberin verilmesini anlatmak maksatlı, mektupların ucunu yakarak gelinine yollar. Sabırlı olmasını tavsiye eder. Gelin bu mektubu alınca tarumar olur ve şivana başlar.
İşte o zaman bu ağıdı gelin dile getirir.