Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda, pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını, softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenmez
Hazreti Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilmesinden sonra, Emevi hükümdarı Yezid ve soyuna karşı derin bir düşmanlık duyuldu. Bu düşmanlık yüzyıllar boyunca sürdü. Zamanla bu durum, Şii, Alevi ve Bektaşilik dışında kalan, onlara karşı baskı yapanlar için gelişti. Artık, Osmanoğulları'na da Yezit dendi. Benzeri düşmanlık doğdu. Bu nedenle nefeslerde «Yezit» sözü yerine göre anlam kazanır. Hüseyin'le ilgili olanlarda gerçek anlamında yani hükümdar Yezit olarak geçer.
Daha sonraki dönemde, Safavi Devleti evresinde, tarikat dışı herkese, genellikle Osmanlı Devletini tutanlara da bu ad takıldı.
Böylece edebiyatta bir «Yezit türü» doğdu denebilir. Bunun yanında, dinin yalnız dışına yönelen, ahireti kazanmak için namaz, oruçtan başka şey bilmeyen «zahit» lere ve ham sofulara da çatanlar çıktı ortaya... Onlara sorular soran nefesler söylendi. Bilgisizliklerini alaya aldılar. Bu bir çeşit, medereseyle alaylı çekişmeydi.
Medreseliler, zahitler, ham sofular da boş durmadılar. Bektaşilik için, Alevilik için olmadık iftiralar, uydurma şeyler ortaya attılar. Bütünüyle haksız olan bu sözler, tarikat ozanlarını büsbütün kızdırdı. Arada çekişme kızıştı, aldı yürüdü.
«Zahit, Yezit, Havariç, sofu, münkir» gibi sözler hep bu düşmanlık kavgasında nişan tahtasıdır. Bu çirkin durum Cumhuriyet'e dek sürdü. Medreseler, tekkeler kapandı. Dervişlik, şeyhlik gibi değerini yitirmiş, bozulmuş kişilikler tarihe karıştı. Düşmanlık alevi söndü, küllendi. Gün geçtikçe kardeşlik, sevgi gelişti.