Vaktiyle Urfa'da "Sakıplar Sülalesi" diye bir sülale varmış. Bu ailenin de üç güzel kızları varmış. Aynı aileden "Eşref" adıyla bilinen bir erkek, kızlardan birine sevdalanmış. Gel zaman, git zaman kız da büyümüş ve Eşref'in kendisine karşı olan sevgisini öğrenmiş. Bu iki genç uzun zaman sevgilerini etraftan ve aileden gizlemiş ama dayanılacak gibi olmamış.
Aynı aileden olmalarına karşın kızın ailesi çok zengin fakat Eşref'in ailesi ise oldukça fakirmiş. Bu yüzden de Eşref derdini uzun zaman büyüklerine açamamış.
Bir zaman sonra artık aşka dayanamayan Eşref, ailesine derdini açmış. Aile büyükleri de,
- "Nasıl olur, onlar zengin, kızlarını verecekleri kişinin de zengin olmasını isterler. Bu yüzden kızını bize vermezler" demiş.
Fakat biricik oğullarının boynu bükük kaldığını gören ana baba karar vermiş ve ne pahasına olursa olsun kızı istemeye gitmiş.
Kız istenmiş, fakat tıpkı düşündükleri gibi,
- "Sizin oğlan işsiz güçsüz, biz kızı başkasına sözledik, onun için kusura bakmayın bu iş olmaz" demişler.
Eşref'in anası babası boynu bükük, üzülerek eve dönmüşler. Bütün bunlara rağmen, kız da Eşref'ten başkasını istememiş. Bu iki aşığı birbirinden uzak tutmaya çalışmışlar.
Ama Eşref kızla anlaşmış. Ölürüz de başkasının olmayız andını içmişler. Ve nihayet Eşref, kızı kaçırmayı planlamış. Kız da haberli olduğu için kararlaştırdıkları günün gecesi bohçasını hazırlayıp beklemeye başlamış.
Eşref atı bulup gelinceye kadar hayli zaman geçmiş. Kız ise beklemekten uyuyakalmış. Eşref geldiğinde kızı uykuda bulmuş. Eğilmiş, öperek uyandırmak istemiş. Tam bu sırada kızın ağabeyleri içeri girip önce Eşref'i, sonra da kızı vurmuşlar.
Ölümle sonuçlanan bu hazin öykünün sonunda bu türkü ortaya çıkmıştır.