Bir Türk genci ile Ahçin isminde Ermeni kızının sevda öyküsüdür.
1920 yılına kadar Urfa'da Ermeniler, Süryaniler, Yahudiler Türkler'le birlikte yaşarlardı. Ermeniler şimdiki "Tılfındır Mahallesi" civarında, Süryaniler "Ellisekiz Meydanı" civarında otururlardı. Yüzyıllar süren birliktelik sonucunda aralarında sevgi ve hoşgörüye dayanan çok iyi komşuluk ilişkileri oluşmuştu. Acılı günlerinde beraber üzülür, sevinçli günlerinde beraber eğlenirlerdi.
Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması üzerine, İtilaf Devletleri yurdun dört bir yanını işgale başladı. Bu işgaller sırasında Urfa önce İngilizler, daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edildi. İngilizler 19 Mart 1919'da Urfa'ya gelirken yanlarında 1500 kadar Ermeni komiteci de vardı. Bunların ekserisi Maraş'ın Zeytin ilçesinden, Adana'dan, Halep'ten ve Pozantı'dan gelmişlerdi. Bunu fırsat bilen Urfa'daki komitacı Ermeniler de işgalci kuvvetlere katıldı. Onlara lojistik, istihbarat bilgileri konusunda yardımcı oldular. İngilizlerden sonra Urfa'ya Fransızlar geldi. Fransız işgali sırasında Ermeni işbirlikçileri uzun namlulu silahlarla, sokaktan geçen birçok kişiyi öldürdüler, gece evlere baskınlar gerçekleştirip, katliamlar yaptılar.
Urfalıların da bunlara cevabı gecikmedi. 12'ler diye bilinen Urfanın ileri gelen kişileri, evlerde bir araya gelip milis kuvvetler kurdular. Urfa içinden, ilçelerden ve civar köylerden gelenle oluşturulan kuvvetler işgalcilere karşı çetin mücadele verdiler. Nihayet 11 Nisan 1920'de Şebeke mevkinde yapılan muharebe ile düşmana son darbeyi vurup, Urfa'yı düşman işgalinden kurtardılar.
Bu olaylar sonucu Türkler'le, Ermeniler ve diğer azınlıklar arasında sevgi ve hoşgörü ortamı kalmadı, herkes birbirinden korkmaya başladı. Fransızların gidişinden sonra geriye kalanlar Ermeni ve diğer azınlıkların birçoğu başlarına bir şey geleceğinden korktular ve Halep başta olmak üzere daha başka yerlere göç ettiler. Urfa'da kalan birkaç aile ise, son yıllarda, evlerini, İstanbul gibi büyük şehirlere naklettiler.
Bu türkü, Ermeni kızla, bir Türk gencinin 1920'den önce Urfa'da yaşadıkları bir aşkın öyküsüdür. Türk genci, aynı mahallede oturmakta olan "Akçin" isminde bir Ermeni kızına vurgundur. Akçin de genci sevmektedir delicesine. Akçin, güzel mi güzel bir kızdır. Alımlıdır tatlı dillidir. Gençle, Akçin gizli gizli buluşurlar, evlenme hayalleri kurarlar. Zaman içinde sevdaları duyulur bütün mahallede.
Bu sevda böyle sürerken, Urfa önce İngilizler, daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilir ve olaylar başlar. Türkler, evlerinde katledilir. Fransız askerler hamama giden kadınları taciz eder. Bunun üzerine Urfalıların, 12'ler öncülüğünde direnişi başlar. Fransızlarla işbirliği yapan Ermeniler, komitacılar yanında, buna karşı olan Ermeni aileler de vardır ama ok yaydan çıkmıştır bir kere. Türkler'in, Ermeniler'e güveni kalmamıştır.
Bu olaylar olurken, genç ile Akçin birkaç kez buluşur, bu işlerin nereye varacağını konuşurlar aralarında. Akçin ve ailesi Ermeniler'in Fransızlar'a katılmasını tasvip etmemektedir, ama elden ne gelir.
Derken günler günleri kovalar ve Fransızlar çekilir Urfa'dan. Geriye kalan Ermeni ailelerde can korkusu başlar. Böylece gecenin karanlığına dalarak bir bir terk ederler Urfa'yı.
O gece genç, buluşma yerinde bekler durur. Akçin gelmeyince içine bir korku düşer, koşa koşa evlerine varır. Kapı ardına kadar açıktır. Akçin'in ailesi de diğerleri gibi gecenin karanlığına karışıp gitmiştir, Urfa'dan. Bu manzara karşısında sanki beyninden vurulur genç. Yıllarca gidebilecekleri yeri arar durur, ama bir daha bulamaz Akçin'ini.
İşte birbirine kavuşamayan Türk genci ile Ermeni güzeli Akçin'in sevdaları bu türkü ile dillenir.