"Ali" diye bir oğlan varmış zamanında. Savaş patlak vermeden evvel gönül vermiş bir güzele, evlenmiş ve evliliğinin daha kırkı çıkmadan askere çağrılıvermiş. Ali, sevdiğini, anası ile bir başına bırakıvermiş ve askere gitmiş.
Ali'nin askere gitmesinden epey bir süre geçmesinden sonra savaşın bittiği haberi gelmiş köye. Ali'nin anası ile sevdiği mutluluk sarhoşu olmuşlar. Ali'nin içinde bulunduğu grubun şehre dönüş tarihi belli olmuş. Bunun üzerine anası ve karısı başlamışlar hazırlığa. Ve o gün geldiğinde anası demiş ki:
- "Kızım ben gidip tren istasyonunda bekleyeyim oğlumu, sen de evde hazırlıkları tamamla" deyip, tren istasyonun yolunu, sabahın köründe tutmuş.
Anası başlamış beklemeye. Bir tren gelir, biri gider ve oğlan gelmezmiş. Anası hava kararıncaya kadar beklemiş ve oğlan gelmemiş. Umudunu kesen ana evin yolunu tutmuş.
Eve geldiğinde gelinin odasında sesler geldiğini duyup kapıya yanaştığında içeride bir erkek olduğunu anlamış.
Bizim Anadolu'nun anası, namusunu kirli bırakır mı? İçeriden tüfeği kaptığı gibi odaya dalıverir ve yorgana doğru boşaltır mermileri. Ortalık kan gölüne dönmüştür. O arada yorgan sıyrılıverir yatağın üstünden. Bir de ne görsün! İki yıldır askerde olan oğulcuğu ile ona gözü gibi bakan gelini yatağın içerisindedir.
Meğer anası istasyonda beklerken görememiştir oğlunu, oğlan da koştura koştura eve gitmiş ve sevdiceğini yalnız bulunca dayanamamıştır.
Bundan sonra ana, az olan aklını da yitirip yollara düşer, ağzında bir türkü:
"Kırmızı gül demet demet..."