Aşağıda destanını verdiğimiz 1838 kıtlığından sonra, 1871'de başlayıp 1874 yılına kadar dört yıl süren bir kıtlık daha yaşanmıştır. Kırşehir ve Orta Anadolu yöresini kasıp kavuran ağır kıtlık günlerinde Kırşehir'den gönderilen ve İstanbul'da 15 Mayıs 1874 tarihli Basiret gazetesinde yayınlanan bir mektupta bu kıtlıkta bölge halkının ölmüş hayvan eti, ağaç kabuğu, ayrık otu yediği yazılmaktadır.
Yine aynı gazetenin bir ay on gün sonraki 25 Haziran 1874 günü çıkan sayısında da bu kıtlık hakkında şöyle yazılıdır. Ankara Valisi Derviş Paşa'nın Ankara'ya geldiği gün aç kalan dört beş bin kişinin valiyi karşılayıp feryat figan ettiklerini, halkın bu acıklı durumunun yürekler paralayıcı olduğu, aç halkın karşısına valinin resmi elbisesi ile çıkamadığı, kıtlık nedeniyle Orta Anadolu halkının yurtlarını bırakıp başka bölgelere göç ettiği bildirilmektedir.
Aşağıdaki destanlardan da belirtildiği gibi, Kırşehir, Keskin, Kayseri, Nevşehir, Yozgat ve Ankara başta olmak üzere Orta Anadolu'yu kasıp kavuran kıtlık, bu yörelerde maddi yönden ağır tahribata neden olmuştur. Pınarların suyu çekilmiş, akan çaylar susuzluktan kurumuştur. Hayvanların açlıktan derileri büzülmüş, çiftçi çift bozmuş, aç kalan halk, çakır dikeni, kura ağaç kökü, üzerlik otu yemek zorunda kalmıştır. Bir çok insan yurtlarını terk ederek başka diyarlara göç etmiş, baca tütmez olmuş, çoluk çocuk genç kızlar, varlıklı ailelere hizmetçi olarak verilmiştir. Bir türlü bitmek bilmeyen savaşlar, vergi memurlarının acımasız baskısı ve bir de bunların üzerine binen kıtlık, Anadolu halkını canından bezdirmiş, bu acıyı halk, yıllarca üzerinden kolay kolay atamamıştır. Dört yıl sürdüğü bildirilen bu ağır kıtlık günlerini Kırşehirli Âşık Hüseyin şöyle anlatmaktadır.
Sene doksan birde bir kıtlık oldu
Şaşırıp arada kaldık yareden
Açlıkta milletin gül benzi soldu
Tomurcuk gül idik solduk yareden
Irahmet yerine kuru yel eser
Zenginler fakirin dalına basar
Ahali acından kan köpük kusar
Açlıkta üzerlik yolduk yareden
Kıtlık çöktü Kırşehir'e Keskin'e
Kayseri Nevşehir Yozgat üstüne
Kimse bakmaz emmi dayı dostuna
Her birimiz bir hal olduk yareden
Hayvanların derileri büzüldü
Tarla bitmez oldu çiftler bozuldu
Koca Acı Öz'ün suyu kesildi
Susuz Kerbelaya döndük yareden
Cümle insan düştü kendi derdine
Bakmaz oldu horantaya mürdüne
Bir musibet doldu Türkmen yurduna
Günahkarız yolda hardık yareden
Açlıkta insanın sarardı benzi
Söküldü küreği eğrildi omzu
Yarıldı dudağı kurudu ağzı
Dilleri dönmüyor balçık yareden
Nice köyler vardır baca tütmüyor
Nice evler var ki ekmek etmiyor
Buğdaya fakirin gücü yetmiyor
Zavardan bulamaç kardık yareden
Dört sene üst üste gün güne yetti
Koç yiğit gurbette hasretlik çekti
Nice gelin kızlar hizmetçi gitti
Çaresiz bunaldık kaldık yareden
Hökümet mültezim başında savar
Çarşıya varınca zaptiye kovar
Halini arz etsen yatırır döver
Her tarafta birden yandık yareden
Hüseyin'im der ki halimiz yaman
Padişahım imdat eyle el aman
Rezzak'sın isminde ver Kadir Mevlam
Sığındık kapına vardık yareden
1871'de başlayıp 1874 yılına kadar tam dört yıl süren ağır kıtlık günlerini Âşık Hüseyin gibi Âşık Said de dile getirmiştir. Her iki destanın son dörtlüğünün benzeşmesi dikkat çekicidir.
Mültezim ambara vurdu kilidi
Rüzgarlar dağıttı çıkan bulutu
Zenginlerde kurban kesmez göründü
Aman Allah derde deva yareden
Yedinci kat yere kadem basanlar
Önce yalvarmazdı kalbi fasıklar
Sabiler sıbyanlar saçı kesikler
Acı sular gibi çağlar yareden
Bize ibret oldu bu bir alamet
Kışın kar yağmadı yaz günü rahmet
Ne yerde bereket ne gökte hürmet
Sarardı bahçeler bağlar yareden
Toplanalım ibadete duralım
Efendime bir arzuhal sunalım
Öksüz yetim bir araya koyalım
Öksüzler yetimler ağlar yareden
Duaya çıktıkta kabul olmadı
Çok nefes harcettik yerin bulmadı
Bu dünyanın tadı tuzu kalmadı
Ölene imrenir sağlar yareden
Said der ki fani dünya çürüdü
Gözümüze bir görünür var idi
Ekinler gevredi otlar kurudu
Yine dağlar bir hoş oldu yareden