Orhan Bahçıvan aktarıyor;
On yedinci yüzyılın başlarında Erzurumlu bir ozan olarak yaşadığını Köroğlu Destanlarından öğreniyoruz. Bu tahmin sadece Köroğlu adına oluşturulan destanlarının aşık dünyasında başlangıç dönemi olarak kabul ediliyor. Yani Köroğlu destanlarının aşıklar diliyle anlatım tarihi olarak veriliyor.
Aşık Cünun, Köroğlu Destanlarında Köroğlu'nun aşığı olarak aktarılıyor. Hemen hemen her Köroğlu destan kolunda bir yapı içinde görülür. Kah haberci olur, kah sefer sonu oluşan eğlencede koçaklamaları söyleyip meclisi şenlendirir.
Aşık Cünun, yazılı kaynaklarda "Erzurumlu" aşık olarak görülüyor. Bazı yazılarda ise "Gürünlü" aşık olduğu belirtiliyor. Bu iki kaynakta da Aşık Cünun şiirleri derlenebilmiş değil. Mevcut Aşık Cünun şiirleri Azerbaycan sahasında anlatılan Köroğlu anlatılarında görülüyor. Şiirleri de sözü edilen kaynaklardan alınmıştır. Çok önceleri "Göle" yöresinde "Sofu Emmi" kaynaklı bir şiiri derlenmiştir. Bu şiirin aslı da Azerbaycan kaynaklıdır. Derbent Seferinde geçer, Sefer dönüşü Çenlibel'de düzenlenen eğlencede anlatı sonunda Aşık Cünun'un destanın bitişini belirleyen bir şiirdir. Göle yöresine de bu destansı anlatımla birlik gelmiştir.
Aşık Cünun yazılı ve sözlü anlatımlara göre Köroğlu destanlarını ilk tasnif eden ve anlatan aşık olarak biliniyor. Destanların genelde halk tarafından benimsenip sevilmesi Aşık Cünun'un aşıklık kimliğini zaman içinde arka plana düşürmüş, destanlar içinde geçen ve kendi mahlasıyla okunan eserlerin dışında başka bir eseri günümüze ulaşmamıştır.
Belki de Aşık Cünun destanların etkinliğini görünce kendi kimliğini bu destanların içine gizlemiş olabilir. Köroğlu'nun adına anlatılan her seferden sonra Çenlibel'de kurulan şenliklerin sazıyla, sözüyle tek aşığıdır. Yani Köroğlu'nun baş aşığıdır. Destanlar Aşık Cünun'un sözleriyle biter.
Köroğlu anlatımları içinde bir de "Aşık Cünun ile Köroğlu" diye bir anlatım vardır. Bazı yerel kaynaklarda "Aşık Cünun'un Çenlibel'e getirilmesi" diye geçer. Bazı anlatımlarda ise, "Aşık Cünun" diye kısa bir anlatı verilir. Köroğlu baç almak istediği bir kervanda sandık içine saklanmış olarak onu bulur ve bu andan itibaren Aşık Cünun, Köroğlu'nun yanında kalmayı kendi arzusuyla ister, öylece Çenlibel Kalesinde kalır. Birçok olayın içinde yer alır.
Cünun, deli anlamına gelmekte; Köroğlu'nun delilerinden biri olduğu adından da anlaşılıyor.
Karslı Murat Çobanoğlu'nun anlattığı bir Aşık Cünun destanı vardır. Ancak bu destanda normal Köroğlu destanlarında, Aşık Cünun kolları arasında yer alıyor. Yani bu anlatı da yöreye göre bir çeşitlemesidir.
Köroğlu destan kolları arasında "dördüncü kol" olarak anlatılan küçük bir anlatı var ki, bu anlatıyı aşağıya aktarıyoruz. Bu anlatı, Köroğlu destan kolları arasında Azerbaycan çeşitlemesi olarak yer almaktadır:
Aşık Cünun, Köroğlu Dördüncü Kol:
Günlerden bir gün Köroğlu yine Kırata binip gediği tutmuştu. Bir de baktı ki, ne baksın bir kervan geliyor. Gediğin ötesini gözledi. Kervan gelip gediğin önüne durdu. Köroğlu Kıratı yol aşağı sürdü, bir nara çekip kıratı dağdan aşağıya sürdü.
Kervandaki adamlar bir anda el-ayak açıp şaşırdılar. Hay demeden Köroğlu adamların önünü kesti.
Denilen şudur ki Köroğlu her kervanı soyup, her kervanı dağıtmazdı. Sadece yol üstü baç isterdi. Bu kervanında önünü kesip baç istedi.
Kervanın sahibi bezirganbaşı, Köroğlu'nu tek görünce baç vermemek için kaçamak oylara düşünmeye başladı. O yolunu keseni bir tek adam sanıyordu. Ama o bilmiyordu ki bu adam Koç Köroğlu'dur.
Bezirganbaşı türlü yollar deneyip oyalamak isterken Köroğlu'nun beynine kan sıçradı. Deli Köroğlu yine coştu. Hemen Misri Kılıncına el atmak istedi. Sonra lanet şeytana deyip üç telli sazı köyneğinden çıkarıp, bağrına bastı.
Görelim bezirganbaşına ve kervandakilere ne dedi:
Gel sene söyleyim, bezirganbaşı,
Gelmişem men senden bac alam, gedem!
Dağıdam qefleni, tökem malını,
Gelmişem men senden öc alam, gedem!
Polad şeşperinen ezem başını,
Ahıdam gözünün qannı yaşını,
Cidayilen ölçem al qumaşını,
Nağdın da olmasa, vec alam, gedem!
Köroğlu'yam, sert qayadan atıllam,
Harda dava olsa orda tapıllam,
Ac qurd kimi cümlenize tepillem,
Ortadan olmazsa, uc alam, gedem!
Bezirganbaşı bu adamın Koç Köroğlu olduğuna inanmadı. O işitmişti ki, Köroğlu'nun yeddi bin yeddi yüz yetmiş yeddi delisi var ki, onlar düşman görende şire pelenk döndürürler. Şimdi onu görüp baç vermeden yola düzülmek istedi. Bu anda Köroğlu yeniden aldı üç telli sazını, bastı bağrına, görelim ne dedi:
Almamış al qumaşını,
Buraxmaram seni burdan!
İçib doymamış qanını,
Buraxmaram seni burdan!
Tutubsan yükünü uca,
Sensen tacirbaşı xoca.
Matahını soymayınca
Buraxmaram seni burdan!
Meydanda şeşper atmamış,
Qolların dalda çatmamış,
Qırat döşüne qatmamış,
Buraxmaram seni burdan!
Haradan tutdun sorağı,
Al eyledin qannı yağı,
Sinene çekmemiş dağı,
Buraxmaram seni burdan!
Qoç Köroğlu ister xerac,
İyidsense gir, meydan aç.
Malını eylerem tarac,
Buraxmaram seni burdan!
Köroğlu sazla dediği gibi sözle de dedi:
- "Bezirganbaşı ben seninle dava etmek istemiyorum. Şimdi sen baç vermedin, o halde kendi ayağınla kavgasız itirazsız kervanı Çenlibel'e çek! Yoksa ben zorla götürürüm."
Bezirganbaşı kendisini ele gösterdi ki güya bu işe razı olmuş gibi hareket etmeye başladı. Yavaş yavaş kervanı Çenlibel'e çekmeye başladı. Amma hile yolu ile gözaltı kendi adamlarına işaret eyledi ki hücum eyleyin tutun bu adamı. Adamlar hücum eylediler. Ele ki beş-on tane sıçan bir kızmış gergedanı tutmaya ve öldürmeye çalışıyorlar.
Bu saldırı olayına Köroğlu'nun gülmesi geldi. Sonra boynunu kat kat duran eti kızarmaya başladı. Köroğlu aştı, taştı, arslan gibi coştu, kaplan gibi kükrendi. Hemen Misri kılıncını çekti terlan kuşu gibi Kırat'ın beline yatıp meydana çıktı.
Sağdan vurdu soldan çıktı, soldan vurdu sağdan çıktı, tacirleri hurdahaş eyledi. Baktılar ki, yok bu zarafet eylemeli adam değil, silahlarını döküp dayandılar. Köroğlu hepsini Kırat'ın döşüne katıp Çenlibel'e getirdi. Deliler gelenlerin önüne çıktılar. Kervandaki malları yeri indirdiler. Bütün malları yerleştirmeye başladılar.
Köroğlu baktı ki, kervanın yükleri içinde büyük bir demir sandık var. Köroğlu düşündü bu sandık altın gümüş doludur. İşaret eyledi deliler sandığı açtılar. Ne çıksa beğenirsin. Baktılar ki, sandığın içinde saçı omuzlarında bir adam uzanmış yatıyor. Köroğlu baktı kaldı bu ne iştir dedi kendi kendisine.
Sonra döndü Bezirganbaşına ondan sokuşturdu gördü. Bezirganbaşı ölü gibi tir-tap uzanıp yere, yanına yürüdü gördü hayırdır ha. Sanki dünden ölmüş. Bugün Bezirganbaşı kupkuru kurumuş.
Delilerden birisi dedi ki:
- "Sen sandığı açanda o kendinden geçti. Sudan-zaddan döktüler kişi biraz kendisine geldi."
Köroğlu sordu:
- "Bu ne sırdır?"
Bezirganbaşı dedi:
- "Köroğlu, şimdi ki, bele oldu, düzünü diyeceğim. Bu benim aşığımdır. Adı da Aşık Cünun'dur. Bu o kadar ayağı yüngül, hayır bereketli adamdır ki, benim yanıma gelenden beri mal-devletim haddini aştı. Sen bize hücum eylediğin zaman ben bir yolunu bulup bunu sandığa gizlettim ki, belki malım, devletim gitse de bu kalsın."
Köroğlu bir an düşündü, bu Aşık Cünun'u kendi yanında alı koymayı istedi. Bir taraftan da onu gerekirse Bezirganın elinden zorla almayı istemiyordu. Her şey kendi gönlünce olsun diye düşünüyordu. Bir de Köroğlu başını yukarı kaldırdı ne görsün, Aşık Cünun önünde diz çökmüş duruyor.
Aşık Cünun dedi:
- "Koç Köroğlu, gözüm, gönlüm seni tutup. Ömrümün sonuna kadar sana kulluk edeceğim."
Aşık Cünun o günden sonra Köroğlu'nun yanında kaldı. Ömrünün son gününe kadar Köroğlu'nun aşığı oldu.
Diyorlar ki, Aşık Cünun ömrü boyunca şehirleri, köyleri, yaylaları, beldeleri gezip dolanırdı. Nerede helal ana sütü emmiş bir yiğit görse gelip Köroğlu'na haber verirdi. Köroğlu da gidip o yiğitleri destesine getirirdi. Bazen de güzel kızlardan haber verirdi. Köroğlu gidip o kızları da Çenlibel'e getirirdi. Ve böyle destan kollarının sonuna kadar her destanın kolunda Aşık Cünun mutlaka olurdu.