Aşık Şevki Halıcı - Doç. Dr. Mustafa Cemiloğlu kitabından
Aşık Şevki Halıcı Kafkasya göçmeni bir aileye mensuptur. Hem kendisi ve hem de çevresi onu Karapapak ya da Terekeme Türkü olarak tanımlamaktadır. Kendisinden aldığımız sözlü aktarmalar ile onun 1960'lı yıllarda bizzat yazarak kayda geçirdiği bilgiler ailesinin Osmanlı İmparatorluğu zamanında Tiflis vilayetinde yaşadığını gösteriyor. Dedesinin adı İdris ve ninesinin adı da Bala Hanım olarak bilinmektedir. Bu ailenin Kafkasya'da yaşadıkları Kullar köyünün Tiflis'in Başşalı kazasına bağlı olduğu da ifade edilmiştir.
İmparatorluğun parçalanma ve dağılma sürecindeki karışıklıklar ile sınır ve nüfus hareketleri çerçevesinde Tiflis ve çevresi Türk toprakları dışında kalınca kocası daha önce ölmüş olan Bala Hanım, kardeşlerini de bugünkü Gürcistan'da bırakarak üç çocuğu ile birlikte (iki oğlan bir kız) Kars'a bağlı Çıldır kazasının Akçakale köyündeki akrabalarının yanına göç etmiştir. Bu göç büyük ihtimalle 1900'lü yılların başında gerçekleşmiş olmalıdır. Yine o yıllarda bu üç çocuktan en küçüğü olan Abdullah sekiz yaşında bulunmaktadırlar. İşte Aşık Şevki Halıcı bu sekiz yaşında Türkiye topraklarına göç eden ve daha sonra da Çıldır gölünde balıkçılıkla geçimini sağlayacak olan Abdullah'ın oğlu olarak 1930 yılında dünyaya gelmiş ve adı Feyzullah olarak konmuştur. Bu bilgileri aşık bir şiirinde şöyle dile getirir:
Şevki der: Aşkın sitemi çekmesi mümkün bela,
1930'da doğdum mekanım Çıldır ola,
Babamın ismi Abdıllah, köyümüz Akçakala,
İskanımız Kars merkezi durağım Akbaba'dı.
Küçük yaşından itibaren oğlu Feyzullah'ı Çıldır gölü Akçakale yarımadasındaki basit balıkçı iskelesinde bulunduran baba Abdullah doğan çocukları daha küçükken öldüğü için yaşamaya devam eden bu son çocuğunu yanından hiç ayırmamaya başlamıştır. Çıldır gölünün o zamana göre oldukça bol olan balıklarını avlayarak geçimini temin eden baba Abdullah oğlu Feyzullah'ı okuma yazma bilecek kadar okutup daha sonra yanından ayırmama düşüncesindedir.
Bu nedenle Feyzullah, köyde açılan Millet Mektebinde şairin deyimi ile "Ulus Okulu"nda yine aynı köyden öğretmen olarak atanan bir okuryazarın öğretmenliğinde altı ay okumuştur. Daha sonra Kars'a bağlı Ardos köyüne göç ettiği bilinen baba Abdullah oğlu Feyzullah'ı ilk okulun üçüncü sınıfını bitirinceye kadar iki buçuk yıl da burada okula göndermiştir. Dolayısıyla Aşık Şevki'nin eğitimi üç yıllık ilkokuldur.
Zengin bir aşıklık ve hikayecilik geleneği içerisinde büyüdüğü anlaşılan Feyzullah çok küçük yaştan itibaren aşıklara ilgi duymuş ve onların söylediği şiirleri ezberleyip yalnız kaldığında gizli gizli okumaya başlamıştır.
Bu zengin gelenek içerisinde kültürlenmeye devam eden Feyzullah, köyünde Feyzullah Saraç'tan, Camuşlu köyündeki Cemal Hoca'dan halk şiiri, Kafkas göçmeni Mansur'dan da saz dersi alarak kendisini yetiştirmiş, daha delikanlı çağında iken saz çalıp şiir söylemeye ve küçük toplantılarda hikaye anlatmaya başlamıştır.
O yıllarda yavaş yavaş düğünlerde, kahvelerde türkü söyleyip hikaye anlatarak para da kazanan Şevki Halıcı daha sonra Kars'ın Bakırcılar Caddesinde yer alan bir kahvede Aşık Şenlik'in oğlu Aşık Kasım ve torunu Aşık Nuri ile "meclis geçirme"ye de başlamıştır.
Şevki Halıcı, daha sonra 4 Nisan 1951 tarihinde askere gider ve askerliğini Erzurum'da yapar. Aşıklık sanatındaki ustalığı birliğinde onu ünlü hale getirir ve asker ocağında da zaman zaman yapılan toplantıların aranan aşığı olur. 1953 yılında askerliğini tamamlayan Şevki Halıcı Kars Fayton Pazarındaki Kafkas Kıraathanesinde aşıklığa devam eder. Böylece ve bir anlamda yarı profesyonel bir aşık olarak aşık meclisleri düzenler, saz çalıp düğün toplantılarında halkı eğlendirir ve aynı zamanda dönemin gelişmeleriyle ilgili şiirler de söyler.
1965 yılında geçimini bir düzene koyma düşüncesi ile Kars sağlık müdürlüğünde hizmetli kadrosu ile çalışmaya başlar. Bu işi yaklaşık bir yıl devam eder. O daha sonra memuriyetten ayrılarak yine aşıklık sanatına döner.
1969 yılından itibaren Kars merkezine yerleşen ve orada hem aşıklık yapan hem de bakkal dükkanı çalıştıran Aşık Şevki Halıcı aşağı yukarı yirmi yıl bu işini devam ettirir. Daha sonra doğu illerimizde yaşanmakta olan yoğun göçün seline kapılarak yola çıkan aşık 1986 yılından itibaren de şu anda devamlı olarak oturduğu İzmit'in Körfez ilçesine göç etmiştir.
1949 yılındaki kısa evliliğinden sonra 1959 yılında Sara adlı bir kızla evlenen aşık onu 1992 yılında kaybedince 1998 yılında Nahcivan doğumlu Zeynep adlı bir hanımla üçüncü evliliğini de yapmıştır. Aşığın evliliklerinden iki kız bir erkek olmak üzere üç çocuğu vardır.
1989 yılında Hacca gidip hacı olduktan sonra sazı sözü, hikayeciliği bırakan aşık 17 Ağustos 1999 tarihindeki büyük depremden sonra da aynı yerde yaşamaya devam etmektedir.
Kısa hayat hikayesinden de anlaşılacağı üzere yoğun gelenek ortamının yetiştirdiği Şevki Halıcı elbette aşıklık geleneği içerisinde kendisini bir parça olarak hissetmekte, ancak, benliği şişmiş olarak da görünmemektedir. Çünkü bir divanında:
O yola ben kervan oldum arayıf bulmayı dayı.
demektedir. Genel olarak gururlanma ve büyüklenme aşıklar arasında görülmeyen bir kişilik özelliği olmakla beraber, aydınlar tarafından pohpohlanan ya da değişik amaçlar için kullanılma durumunda kalanlarda bu yapının zamanla geliştiği de gözlemlenebilmektedir. Şevki Halıcı, bugüne kadar aydınlar tarafından pek fark edilmeyen bir aşık olduğu için o aşıklık sanatını bir meslek olarak görmekte ve yukarıdaki dizede de fark edildiği gibi, "kervan" olarak tanımladığı gelenek çerçevesinde zincirin bir halkasını oluşturduğunu ifade etmektedir.
Gene bir divanında:
Bu mesleği sevdim seçdim, çoh gelifdir hevesime
demektedir. Zaten Şevki Halıcı, küçüklük anılarını anlatırken köydeki bir aşık toplantısını hatırlamakta ve kendisinin götürüldüğü bu hikaye meclisinde gece yarılarına kadar uyumadığını ve anlatılan olayları ve söylenen türküleri merakla ve sabırla dinlediğini beyan etmektedir.
Aşık Şevki'nin şairliğinde kendisi gibi yine Çıldırlı olan Aşık Şenlik'in çok büyük etkisi vardır. Aşık Şenlik'in neredeyse efsaneleşmeye başlayan hayatı hakkında Şevki'den çok şey öğrenmek mümkündür. Gelenek içerisinde olduğu gibi Şevki de ondan "Şenliği Baba" olarak bahsetmekte ve onu "Badeli aşık" ya da "Hak aşığı" olar görmektedir. Sözgelişi, Şenlik'in meşhur "Doksan Üç Koçaklaması" olarak bilinen şiiri, onun birçok aşıkla, sözgelişi, Sümmani ile, Nizami ile ve Şair Abbas ile yaptığı karşılaşmalar "Aşık Şenlik maceraları" veya "kol"ları olarak anlatılan menkabevi hayat kırıntıları Aşık Şevki tarafından detaylı bir biçimde bilinmektedir.
Yine Aşık Şenlik'in "Bedos, Bedros ve Badeser" adlı üç Ermeni aşıkla kısa söyleşmesi, neredeyse birer fıkra olarak adlandırılabilecek kısa hayat hikayeleri yine Aşık Şevki tarafından hayranlıkla anlatılan maceralardır. Aşık Şevki bu fıkraları ve birer kıssa niteliği de taşıyan anlatımları "karavelli" veya "tekerleme" geleneği çerçevesinde hikayelerin sersuhanesine veya aralarına serpiştirmekte ve böylece hikayecilik sanatını da zenginleştirmektedir. Bu nedenle Aşık Şenlik ile ilgili çalışma yaparken muhakkak Şevki'den yararlanma ve Şenlik'in şiirlerini ondan da dinleme zorunluğu vardır. Çünkü, bu yolla, en azından hem bugüne kadar kitaplara girmemiş şiirleri de öğrenmiş, hem de bilinen şiirlerin ortaya çıkış öykülerini anlamış olacağız.
Yine Aşık Şenlik'le, Aşık Müdami ile İbrahim Hakkı ile hatta Kağızmanlı Hıfzı ile ilgili yarı fıkramsı, yarı efsanevi anektodlar da onun şairliğinde önemli yeri olan bilgiler ve etkilerdir. Aşık Şevki Halıcı kendisi ile ilgili etkilenme kaynaklarını ve aşıklık geleneği çeşmesinden akarak gelen ve onun aşıklığını oluşturan terkibi bir şairname tarzı şiirinde şöyle ifade etmektedir:
Çıldırlı Şenliği Baba derya ummandı derin,
Narmanlı Aşıh Sümmani irşadı senamerin,
Kağızmanlı Cemal Hoca çekti aşgın kaderin,
İlmiyle aşgı bulmuşdu rahmani bir sevdadı.
Zamanının Fuzuli'si Posoflu Şair Müdam,
Bardızlı Nihanı derler o da göçdü dünyadan,
Sosgirtli Aşıh Memmed'in yerişmesi ustadan,
Gözel makamında söyler sanarsan bir şeydadı.
Şevki Halıcı, hikayeciliği başta ilk ustası Feyzullah Saraç'tan, son zamanlarını tanıdığı Müdami'den, Sosgirtli Mehmet'ten, Nalbant İshak'tan ve Aşık Şenlik'in oğlu Aşık Kasım'dan öğrendiğini söylemektedir.
Saz çalmayı ise Kafkas göçmeni olan Mansur adlı birinden öğrendiğini belirtmektedir. Bu nedenle de, hem kendisi Terekeme olduğu için, hem de saz çalmayı ilk defa Kafkas göçmeni Mansur'dan öğrendiği için sazını Azeri akorduna göre çalmakta ve Kars aşık makamları içerisinde Azeri havalarını çok iyi icra etmektedir.
Aşıklık sanatı içerisinde önemli bir yere sahip olan "şairlik yeteneğinin beceriye dönüştürülmesi" işi hem Feyzullah Saraç, hem de Kağızman Camuşlu köylü Cemal Hoca sayesinde olmuştur. Şevki'nin verdiği bilgiye göre, saz çalmasını bilmeyen ancak, çok bilgili ve yetenekli olan bu iki kişi ona hece ölçüsünü, ayak anlayışını, atışma geleneğini, sonuç olarak halk şairliğini öğretmişlerdir.
Aşık Şevki'ye göre aşıklık üç şeyle olur. Bunlardan birincisi gelenek içerisinde "Badeli aşık" ya da "Hak aşığı" denilen ve ilahi ilhamla kazanıldığına inanılan aşıklık, İkincisi acı ile, keder ile, özellikle de sevgiliye kavuşamama sonucu olan aşıklık, üçüncüsü ise çalışma neticesinde kazanılan şairlik. Şevki Halıcı, kendi aşıklığını üçüncü gruba dahil etmektedir.
Şamanlığa geçiş merasimlerinden kaynaklandığı bilinen "rüyada bade içerek aşıklık sanatına kavuşma yani badeli aşık olma" anlayışının günümüz şartlarında zayıflamasını doğal kabul etmek lazımdır. Nitekim, zamanımız aşıklarından bazıları buna inanmadıklarını açıkça belirtmişlerdir. Bunun yanında, bade içerek aşık olma inancında aşıklık sanatındaki yaratıcılığın da büyük etkisinin olduğu kabul edilmelidir. Çünkü halk, yaratıcılık gücü bulunan ve deyişleri kuvvetli olan aşıkların bu gücünü olağanüstü bir kaynağa bağlama ihtiyacı duyarken, yaratıcılık gücü çok az olan ya da sadece nakletme ve usta malı deyişleri söyleme özelliği taşıyan gelenek yaşatıcı aşıklar için aynı şeyi söyleyememektedir. Bu nedenle, Şevki Halıcı'nın da kendisini çalışarak aşıklık eden bir şair görmesinde yaratıcılığının zayıf olmasının, daha çok usta malı söyleyen bir aşık olarak tanınmasının payı bulunmalıdır. Nitekim kendisi, yaşayan günümüz aşıkları içerisinde Yaşar Reyhani'yi güçlü bir aşık olarak gördüğünü belirtmiştir.
Aşık Şevki'nin hayatı daha önce yazılmış olan bir yazı ile genel olarak tanıtılmıştı. Hiç şüphesiz onun en güçlü yanı tartışmasız olarak hikayeciliğidir. Aşık Şevki en çok etkisinde kaldığı Aşık Şenlik'in üç hikayesi ile Tufarganlı Abbas, Diligam Yahya Bey ve Cihan Abdullah gibi daha çok Azeri coğrafyasına has "dastan"ları anlatmaktadır.
Bilindiği üzere, aşık edebiyatının belli başlı birkaç konusu ve bunların değişik duygulanmalarla birlikte klasikleşmiş işleyiş tarzı vardır. Her ne kadar bu konular coğrafi bölgeler düzleminde farklılıklar gösterirlerse de temel dinamik çok fazla değişiklik göstermez. Bunlar, genel olarak sevgi ile karışık karşı cins güzelliği, daha çok memleket, yaşanan coğrafya anlamında vatan, biraz İslamiyet öncesi kültleri çağrıştıran tabiat, yiğitlik, mertlik ve toplumsal başarı içeren kahramanlık ile sıla özlemi ve hasret duyguları karıştırılarak verilen gurbet gibi konulardır. Elbette bunlar arasında yaşanan tarihi olayların toplumda bıraktığı izin de aşık şiirine yansıdığı görülmektedir.
Şüphesiz bu konuların işlenişi, aşığın içerisinde yaşadığı şartlara göre değişmekte, hatta bu şartlar kimi zaman bunları artırmakta, hatta kimi zaman da neredeyse ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle Aşık Şevki de içerisinde bulunduğu şartlarla bağlantılı olarak aşık şirinde değişik tercihler göstermektedir. Onun zaman zaman söylediği hemen altmış dolayındaki şiiri değerlendirildiği zaman görülmektedir ki, o bütünüyle daha çok tarihi olaylar şairi gibidir. Çünkü, hem kişisel olarak yaşadığı ve hayatını etkileyen olaylarla bağlantılı, hem de yaşadığı toplumun hissiyatı çerçevesinde değerlendirilen gelişmelerle ilintili gelişmelerin izi onun şiirinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu bakımdan Aşık Şevki'yi önce tarihi olaylar şairi, daha sonra da tabiatla karışık vatan şairi olarak görmek daha doğrudur. Çünkü söylediği şiirlerin büyük bölümünün destan türünde olması onun önemli gelişmeleri uzun soluklu bir şiirle anlatmak istemesinin bir sonucudur. Ayrıca, destan türünde aşığın, olaylarla ilgili tutumunu kolay bir biçimde ifade etme imkanı görmesinin de bu tercihte payı olmalıdır.
Bu yönde olmak üzere Aşık Şevki genel olarak Kars'ta, bir başka ifadeyle doğup büyüdüğü yörede yaşanan birçok tarihi olayı ela alıp şiirinde işlemiştir, denilebilir. Elbette bunların başında önce Kars'ın Türkler tarafından fethi ve yine Kars'ın kurtuluşu için yapılan törenler dolayısıyla söylediği destanlar gelmektedir. Bu şiirlerin çoğunda hamasi duygular kendisini ağırlıklı olarak hissettirmektedir. Sözgelişi değişik vesilelerle söylediği farklı destanlardan alınan aşağıdaki dörtlükler bunu açıkça göstermektedir:
On altı Ağustos tarihte bugün,
Vatana bir sultan geldi, Alpaslan,
Günü bin altmış üç, fet etti o gün,
Kars'ı Bizanslıdan aldı Alpaslan.
Türk'ün soyu ta eskiden beri var,
Töreme değiliz biz, bir cihan bilir,
Türklüğümle övünmeye haklıyam,
Asil damarımda temiz kan bilir.
Zafer kazanmaktır Türklerin işi,
Fatih, Yavuzların çok vardır eşi,
Plevne Çaldıran, Bizans savaşı,
Harbi, Malazgirt'i Alpaslan bilir.
Şevki Halıcı'nın milli konulara duyduğu bu yakınlık sadece Kars'ın tarihi ile de ilgili değildir. O, İstiklal savaşı kahramanları olarak Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak ve özellikle de Doğu Anadolu'da birçok yararlılıklar göstermiş olan Kazım Karabekir için de övücü şiirler söylemiştir:
Fevzi Çahmah, Gara Kazim, İnönü,
Gonferans etdiler bir cuma günü,
Musdafa Kemal'ın çizdiği yolu,
Onnar planına etdi niyeti.
Hatta, bu kahramanlık duyguları, 1951 Kore Savaşı, 1974 Kıbrıs Barış harekatı için söylediği destanlarında da kendisini göstermektedir. Yalnız, bu şiirlerin büyük çoğunluğu didaktik mahiyette ya da methiye tarzı anlatımda gördüğümüz kuruluk içerisinde bulunmaktadır.
Bilindiği üzere aşıklık geleneği kendi bünyesi içerisinde çıraklık anlayışını barındırdığı gibi, bu çırak yetiştirme sadece öğretim olarak da kendisini göstermemekte, usta aşık, aşıklığı öğrettiği çırağına aynı zamanda geleneksel ahlak anlayışını ulaştırmayı da görev saymaktadır. Bu anlayışın önemli göstergelerinden birisi de toprağa bağlılık şeklinde kendisini gösteren "vatan" duygusudur. İşte gelenek içerisinde bu anlayışı kazanmış olan Şevki Halıcı da vatan sevgisini çok derinden hissetmekte, mesela Kars ili için, Çıldır Gölü ve köyü Akçakale için söylediği şiirlerde bu türden vatan duygusu işlendiği gibi bunlar diğer şiirlerine oranla daha başarılı örnekler olarak görünmektedir.
Bir kere maşallah hep süphanallah,
Sahlasın afatdan yaradan Allah,
Dünyada kimsiye etmez eyvallah,
Bükülmez ganadı golu Çıldırın,
Ne gadar güzeldi yaradılışın,
Geçipsen desdana sen Çıldır gölü,
Hagigat methini söylesin aşıh,
Metahına gelmez bar Çıldır gölü,
Şevki eserleri görüfdür sende,
Sevda esrarını bulufdur sende,
Herkes muradına erifdir sende,
Benim nöbetim de son Akçakale.
Ancak, aşığın hikaye anlatıcılığında ve usta malı şiirlerle bağlantılı mankabevi olayları anlatmada gösterdiği başarı bir anlamda onun şiirlerini olumsuz olarak etkilemiş görünmektedir. Çünkü, hikaye anlatıcılığı biraz da eğlence olarak algılanmasından dolayı anlatılanları uzatma ve zamanı dengeleme becerisi gerektirdiğinden uzun solukluluk istemektedir. İşte bu maharet, anlatı türleri için olumlu bir gelişme sayılırken tarihi olay veya günlük olay anlamında nitelendirebileceğimiz birçok gelişme için söylediği şiirlerde bir kuruluk, az da olsa bir zorlama anlayışı olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesela orman haftası için yazdığı şiir, hayatının belirli dönemlerinde az çok menfaat ilişkisi içine girdiği insanlar için yazdıkları, zaman zaman bu kuruluğu ve zorlama ifadeleri taşımaktadır.
Birçok aşığın aksine Şevki'de sevgi ve güzellik konuları son derece azınlıkta kalmaktadır. Sadece birkaç koşmasında, ilk defa aşık olup nişanlandığı sevgilisi ile ilgili sevda motiflerini işlemekte, onun başkası tarafından kaçırılışı üzerine de yine aynı duygularla hitap etmektedir. Bunlar, ilk şiirleri olmasına rağmen onun diğer şiirlerine oranla daha başarılı olduğu örneklerdir.
Saçların yasemen, gerdana töktün,
Aşkın zenciriyle kalbimi çektin,
Şen Aşık Şevki'nin belini büktün,
İhtiyar edersen civanı güzel.
Onun yine sevgi ve güzellik gibi az sayıda şiirinde yer verdiği konulardan birisi de aşıkların çoğunda sıkça rastladığımız "zamandan şikayet" ve eskilerin hakimane dedikleri tarzda küçük felsefi kırıntılar taşıyan öğütlerdir. Bunun nedeni herhalde aşığın olgunluk döneminde artık şiir söylemeyi bırakmış olmasıdır. Sözgelişi, okula giden küçük kızı için söylediği koşmadan aldığımız aşağıdaki dörtlük onun bu konuda başarılı olduğunu gösteren küçük bir örnektir:
Babadan evlada hayırlı dua,
Helal süt emmişle kurasan yuva,
Allah kaza belalarından sava,
Hiç emraz görmeye canın evladım.
Aşık Şevki genel olarak Azeri şiirinin ve Azeri aşıkların kültür muhitinde yetiştiği için onun şiirinde daha çok bu sahanın türleri ile ilgili örneklere rastlanmaktadır. Bunların başında da öncelikle divanlar gelmektedir. Bilindiği üzere divaniler ya da bu saha aşıklarının kullandığı terim olarak divanlar bölge aşıklarında yaygın türlerden biridir. Hatta, bölgede farklı yörelerin değişik ezgileriyle söylenmekte olan Erzurum divanisi, Osmanlı divanisi, Terekeme divanisi, Mereke divanisi gibi değişik örnekleri de bulunmaktadır. Ancak, halk şiiri henüz bazı sorunları açıklığa kavuşturulamamış çalışma alanlarından biridir. Bunlardan birisi de tür ve şekil meselesidir. Elbette bu alanda belli bazı noktaların netlik kazandığı görülmektedir. Sözgelişi onlardan birisi halk şiirinde ezginin türü belirlemede önemli bir noktayı teşkil etmiş olmasıdır. Ancak, edebiyat incelemelerinin müzikoloji ile birlikte yürütülememiş olması gerçeği halk şiiri çalışmalarında bazı konuların tam olarak netliğe kavuşturulamaması gibi bir sonucu da beraberinde getirmektedir. Hemen hemen herkesçe kabul edilen bir gerçek, anonim şiirde olduğu gibi aşık şiirinde de ezginin türü belirlemede önemli bir etken olduğu gerçeğidir. Ancak, bu ezginin ne olduğu ya da söz konusu bu ezginin adı geçen tür içerisindeki yeri konusunda net ifadelerden doğal olarak kaçınılmakta, çoğu zaman "özel bir ezgi ile okunan" gibi net olmayan nitelemelere baş vurulmaktadır. Özellikle de biçim ya da şekil özelliklerinin tür kavramı çerçevesinde yer alış tarzı da birçok tartışmayı beraberinde getirmektedir.
Aşık Şevki Halıcı, şiirini zengin bir ezgi geleneği içerisinde söylediği için türlerin adını belirlemede çok fazla zorluk çekilmemekle birlikte yine de bazı konuların tartışmalı kaldığı görülmektedir. Bu tartışmalardan ya da en azından tartışma olmasa bile kararsızlıklardan birisi semai ve muhammes konusudur. Anadolu sahasında olduğu gibi Azerbaycan sahasında ve Anadolu'da da Azeri kültür sahası diyebileceğimiz bölgede:
aruzun failatün, failatün, failatün, failün kalıbı ile söylenen şiirlere divan,
aruzun mefailün, mefailün, mefailün, mefailün kalıbı ile söylenen şiirlere semai,
dendiği bilinmektedir. Ancak, aşıkların aruz konusundaki yetersizliklerinden dolayı bu türlerin 15'li (8+5) ve 16'lı (8+8) hece ölçüsü ile söylenmiş şiirler biçiminde algılandığı da bir gerçektir. Diğer aşıklar gibi Aşık Şevki'nin de 16'lı hece ölçüsü ile söylediği semailer vardır. Yalnız bunların bentlerindeki mısra sayısı değişmekte, kimi zaman mısra sayısı sekize kadar çıkan bentlere rastlanmaktadır. Onun ötesinde de 16'lı tek mısra ortadan ikiye bölünerek iki mısralık ve 8'lik samai veya geraylı gibi algılanabilmektedir. Sözgelişi aşığın muhammes olarak bize ezgisi ile birlikte söylediği aşağıdaki şiiri altılı bentlerinden dolayı müseddes olarak gruplandırılmış ve o sınıfa dahil edilmiştir.
Neşelidir düğünneri, dedelerden galıf adet,
Kesilir etlik goyun mal, toplu yapallar ziyafet,
Gelin çıkanda atlılar, yarışlar eyler hareket,
Bu desdanı aşık Şevki, yerinde eyleyipdi meth.
Var ossun bu Türk milleti, şereflidir al bayrağı,
Dilerim ki dar görmesin, temiz insanı köylüdür.
Ancak, aynı sahada yapılan araştırmalarda ve özellikle de halk hikayesi olarak değerlendirdiğimiz "dastan"ların duvaggapmalarında ya da toyluklarında özel ezgi ile söylenen bu tarz şiirler 8'li olarak yorumlanarak aşağıdaki tarzda ve mühemmes adı altında yazıya aktarılmaktadır.
Neşelidir düğünneri,
Dedelerden galıf adet,
Kesilir etlik goyun mal,
Toplu yapallar ziyafet,
Gelin çıkanda atlılar,
Yarışlar eyler hareket,
Bu desdanı aşık Şevki,
Yerinde eyleyipdi meth.
Var ossun bu Türk milleti,
Şereflidir al bayrağı,
Dilerim ki dar görmesin,
Temiz insanı köylüdür.
Aşık Şevki'nin başarılı olduğu türlerin başında diğer aşıkların hemen hepsinde olduğu gibi koşmalar gelmektedir. Koşmanın çok yaygın olması, özellikle de halk hikayelerinde kahramanların söylediği şiirlerin, hatta anonim türkülerin çoğunun koşma tarzı dörtlüklerle oluşturulması aşıkların kulağını ve belleğini 11'li hece ölçüsüne yatkın hale getirmektedir. O bakımdan koşma tarzı onun şiirinde önemli bir yer tutmaktadır.
Yine koşma tarzının bir çeşitlemesi olarak onun şiirinde yedekli koşmalar da yer almaktadır. Bilindiği üzere bu sahada bayatı denilen maniler ve özellikle de bunların cinaslı olan türleri son derece yaygındır. Azerbaycan sahası aşıkları yedek ya da çiçek dedikleri bu cinaslı manileri kimi zaman koşmanın sonuna bir tane söylemekte kimi zaman da koşma dörtlüklerinin dizeleri arasına yerleştirerek bir çeşit zenginleştirmeye ulaşmaktadırlar. Azeri kültür sahasında bu tarza verilen ad "cıgalı tecnis"tir. Bu tür, bölgede son derece yaygın olduğu için aşıklar arasında yapılan atışmalarda da yarışmacıların cıgalı tecnis örnekleriyle de maharetlerini sınadıkları gözlemlenmektedir. Sözgelişi Aşık Şevki, Aşık İslam'la yaptığı karşılaşmanın bir bölümünde yedekli koşma tarzında da yarışmıştır. Ayrıca yine cıgalı tecnisle söylediği ayrı bir şiiri vardır. Onun son dörtlüğü şöyledir:
Gafil isyankaram, perişan halım,
Günahı çoh, üzü kara bir kulam,
Men ezzinem bir kulam,
Yaradıfdı bir kulam,
Kazancım yoh, karım yoh,
Sermayasız bir kulam,
Der Şevki: Yarim kabul eder mi,
Af eyleyif mükafatı veren var.
Aşık Şevki'nin başarılı olduğu aşık şiiri türlerinden birisi de Anadolu sahasında semai, Azerbaycan sahasında geraylı olarak bilinen ve 8'li hece ölçüsü ile söylenen örneklerdir. Dizelerinin kısa olması nedeniyle etkili ve kısa anlatım tarzına uygun olan geraylılar sevgi ve güzellik konusunun ifade edilmesinde tercih edilen bir tür olarak görülmektedir. Ancak, Aşık Şevki geraylıyı, daha çok söylediği destanlarda kullanmıştır. Aşağıda yer verilen geraylı onun bu tarzda başarılı olduğunu göstermektedir:
Canım kurban bir güzele,
İsmini diyebilmirem,
Korharam ki nazar deye,
Methedip öğebilmirem.
Ayrılabilmirem ondan,
Ala göz huri gılmandan,
Acaba küser mi menden,
Hat'rına deyebilmirem.
Şevki'yi saldı çöllere,
Yakıp dönderip küllere,
Gorhuram düşe dillere,
Adını yayabilmirem.
Aşığın yukarıda sözü edilen türlerden daha çok destan tarzı şiirlerde başarılı olduğu ve duygularını söylemek için çoğunlukla onu tercih ettiği çok net olarak görülmektedir. Söylediği destanlar 11'li hece ölçüsü ile ve koşma tarzında ifade edilmiştir. Ancak, geraylı olarak sınıflandırdığımız, 8'li ile söylenmiş örneklerin bir kısmını konusuna bakarak kısa destan olarak değerlendirmek mümkündür.
Söylediği şiirlerin hemen üçte birinin destan havası taşımasını onun usta bir hikaye icracısı olması ile açıklayabiliriz. Çünkü, halk hikayeleri, geldikleri epik gelenekten dolayı oldukça uzun anlatımlardır. Hatta, hikaye icracılığında, gösteri tarzının dinamiklerinden birisi zamanı etkili tarzda kullanma olduğu için halk hikayecisi olayı iyi dramatize etmek zorundadır. Zaten bir anlamda da hikaye icra etmek demek olay anlatmak demektir. O nedenle Aşık Şevki söylediği aşık tarzı şiirlerde de çoğunlukla günlük olayları ele almış ve bu konudaki duygularını uzun anlatıma uygun olan destan şiir türü ile aktarmıştır.
Aşığın Aşık Musa, Aşık Lütfi, Aşık İslam Erdener ve Aşık Alaattin ile yaptığı dört karşılaşmada söylenen şiirler kendisinden yazılı olarak alınmıştır. Bu nedenle karşılaşmada esas irticai gücünün anlık gelişmelere uygulanması olduğu için bunun bire bir gözlemlenmesi mümkün olamamıştır. O nedenle karşılaşma anındaki tavrı yönünden bir şey söylemek mümkün değildir. Yalnız, verdiği cevapların içeriğinde yer alan ifadelerden yola çıkılarak söylenirse o, karşılaşmalarında da sakin tavrını sürdürmekte, hasmını zora sokmak ya da onu mat etmek yerine hafif bir yarışma havasında izleyenlere hüner göstermek yolunu seçer görünmektedir. Nitekim, karşılaşmaların üçünün aşığın hikaye anlattığı bir mekanda rakip aşığın onun yanına gelerek atışma yapmak istemesi ile, sonuncusunun ise tamamen yeğeni olan bir aşığa atışma geleneğini öğretmek amacı ile bağlantılı olarak yapılması da bunu göstermektedir.
Azerbaycan aşıklık geleneğinin ve özellikle de Aşık Şenlik'in etkisinde yetişmiş bulunan Aşık Şevki Halıcı iyi bir hikaye icracısı, iyi bir aşık makamları ustasıdır. Ancak ve elbette aşıklık geleneğinin önemli bir parçası da irticalen hece ölçüsü ile şiirler söylemek olduğu için onun sanatını bütünleştirecek yanlardan önemli biri de aşık tarzı şiirdir. Yalnız, şairin kendisi aşık şiirini herhalde ikinci planda düşünmüş olmalı ki, bu yönde pek fazla örnek vermemiştir. Verdiği örnekler de hikayeciliğine uygun düşecek biçimde daha çok olay anlatma ve olayları anlık duygularla karıştırarak verme şeklindedir. Bunlar çoğunlukla da lirizm dediğimiz coşkululuktan uzaktır. Ancak, kulağı ve belleği çok iyi eğitilmiş olan aşığın hece ölçüsü ile kafiye ve redif konularında sağlam eserler verdiği de görülmektedir. Bu bakımdan o, aşık tarzı şiirde yaratıcı önemli ustalardan biri değildir ancak, geleneğin yaşatılması ve özelliklerinin gelecek kuşaklara taşınması konusunda önemli bir yeri bulunmaktadır.