1904 yılında Erzincan'ın Çatalören köyünde doğdu. 1916 yılında muhacirlik sırasında yolda annesi Zeliha Hanım'ı kaybetti. Erzincan'a döndükten sonra babası Ebubekir Efendi ve diğer hocalardan ders alarak genç yaşta hafız oldu.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında askerlik görevini tamamlayarak, Çolhasa (Soğukoluk) köyünde imamlık yapmaya başladı. Sesinin güzelliği ve Kur'an-ı Kerim'i güzel okumasıyla kısa sürede çevrede ün yaptı. Erzincan merkezindeki Ulucami'ye müezzin olarak atandı. Hafız Şerif, hayata bir din adamı olarak atılır. Ancak sesinin güzelliği, içindeki türkü söyleme arzusu, arkadaştan ve çevrenin telkinleri onu hep başka yönlere sürükler.
O yıllarda Diyarbakırlı Celal Güzelses'in plakları piyasada çok tutulmuştur. Onun söylediği türkülerden çok hoşlanan ve bu türküleri çok güzel icra eden Şerif'in ruhunda sanatçı olma hevesi uyanır. Ancak babası Ebubekir Efendi onun bu isteğine karşı çıkmaktadır. İçindeki arzuyu yenemeyen Şerif'i babasının arzusu hilafına Cami-i Kebir'deki görevinden istifa ederek İstanbul'a gider.
İstanbul onun için başka bir dünyadır. Kısa sürede yeteneğini oradaki müzik severlere de kabul ettirir. Ünlü isimlerle tanışmaya başlar. Ardından plak dünyasının sihirli atmosferine girer. Hafız Burhan ile tanışır. Onun iltifatlarına mazhar olur.
Erzincanlı Şerif kısa sürede plak dünyasının aranılan isimleri arasına girer. "Keklik gibi kanadımı süzmedim", "Çıkar yücelerden yumak yuvarlar", "Nasıl methedeyim sevdiğim seni", "Küstürdüm barışamam", "Yıldız" gibi türkülerle üne kavuşur. Plakları artık yurdun her köşesinde, özellikle de Erzincan'da çok satılmakta ve çalınmaktadır. Oğlunun sesini plaklardan dinleyen Ebubekir Efendi, bir yandan hafız olarak yetiştirdiği oğlunun böyle "Türkücü" olmasına üzülürken, bir taraftan da böylesine sevilen biri haline gelmesinden mutluluk duymaktadır.
1935 yılının sonlarında Ebubekir Efendi oğlunu bir daha göremeden hayata gözlerini yumar. Oğluna mektuplar yazılır, babasının ölüm haberi iletilmeye çalışılır. Ancak Şerif'in Erzincan'a gelmesi aylar sürer. Erzincan'da kaldığı süre içerisinde müzik çalışmalarına Halkevinde devam eder. Ama bu çalışmalar onu tatmin etmez, bir süre sonra İstanbul'a döner.
Türkü dünyasının bu uzun boylu, kıvırcık saçlı, kara kaşlı, kara gözlü, buğday benizli, şık giyimli delikanlısı artık olgunluk çağına ulaşmıştır. Kendini tamamen müzik çalışmalarına vermiştir. Ne var ki, bu sefer de aklı hep Erzincan'dadır. Bu yöreden derlediği türküleri plaklara okur, böylece sıla hasretini gidermeye çalışır. Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalar ve soğuk bir Aralık sabahı, dünyayı ağlatan felaket haberi İstanbul'a da ulaşır.
27 Aralık 1939 günü sabaha karşı Erzincan taş üstünde taş kalmamacasına yerle bir olmuştur. Hafız Şerif hemen Erzincan'a döner. Döner ama artık pek çok yakını, sevdikleri hayatta değildir. Depremin yaraları yavaş yavaş sarılmaya başlar. Hafız Şerif de bu arada Erzurum'a gider, oralarda birkaç ay oyalanır. Sanatçı tekrar İstanbul'a döner.
Ne var ki, İstanbul'da yaşadığı hayat, çektiği sıkıntılar onu hasta etmiştir. Sağlığının bozulduğunu anlayınca tekrar Erzincan'a döner ve asıl mesleği olan imamlığa başlar. Yakın köylerde imamlık yapar ve en son Horan köyüne tayin edilir.
Artık ömrünün sonuna gelmiştir. Hastalanınca hastaneye kaldırılır ve burada bir ay yattıktan sonra 15 Eylül 1948 günü Hak'kın rahmetine kavuşur.
Müzik dünyasında "Erzincanlı Şerif" olarak ün yapan sanatçının söylediği pek çok türkü, sonradan ilgililerce derlenerek, notaya alınarak TRT repertuvarına kazandırılmıştır.
***
Hafız Burhan, şöhretinin doruklarındadır. Dostlarıyla, müzikseverlerle bir araya gelmekte, sohbet etmektedirler. Yine böyle bir sohbette, dostlarından birisi, Erzincan'dan genç bir delikanlının geldiğini, Kumkapı'daki küçük gazinolarda, kahvelerde türkü söylediğini ve sesinin çok güzel olduğunu anlatır. Hafız Burhan, bu sesi güzel delikanlıyı merak eder ve o dostuna onu bir gün evine getirmesini rica eder.
Davet gerçekleşir. Hafız Burhan'ın Balat'taki evinde bir akşam yemeğinde bir araya gelirler. Hoş beş, hal hatır derken akşam yemeğine geçilir. Yemekteki sohbetin de konusu elbette ki müziktir. Hafız Burhan, durmadan genç Şerif'e kendisiyle ve memleketiyle ilgili sorular sorar. Hatta soruları zaman zaman Hafız Şerif'i kıracak noktaya varır. Hafız Burhan, Erzincanlı Şerif'e dönerek hem onu sınamak, hem de gönlünü almak maksadıyla:
- "Hafız, şöyle köyde bahçeye, tarlaya giderken eli kulağa nasıl atıyorsan, hele bir de burada eli kulağa at da, seni ve sesini dinleyelim" der.
Hafız Şerif yemek yedikleri balkonda, oturduğu yerde eli kulağa atıyor ve bir "yıldız" çıkıyor. Hafız Burhan hayretler içerisinde kalıyor. Şerif ayağa kalkarak balkonun kenarına gidiyor ve tekrar eli kulağa atıyor. Derken bir daha, bir daha, üst üste üç uzun hava çekiyor. Hafız Burhan bu güzel ve etkili sesi dikkatle dinliyor, sonra Şerif'i yanına oturtuyor, ona nasihatte bulunarak iltifatlar ediyor ve şöyle devam ediyor:
- "Bak Hafız, seni dinlerken içimden 'Yarabbi senden korkmayan kafirdir.' dedim. Ben zannederdim ki, dünyada benden daha tiz sesli kimse yoktur. Kardeşim sizi tebrik ediyorum. Bu sesinizi muhafaza ediniz."
Bu tanışmadan ve sohbetten sonra Hafız Şerif'in müzik dünyasındaki yeri daha bir başka olmuştur şüphesiz.
***
1939 depreminin üzerinden epey zaman geçmiştir. Acılar yavaş yavaş dinmeye başlamıştır. Hafız Şerif tekrar İstanbul'a dönüp dönmemekte kararsızdır. Dostları onu teselli etmek amacıyla komşu illerde kısa bir geziye çıkmasını teklif ederler. Böylece acılarını biraz daha unutacaktır.
Hafız Şerif dostlarının tavsiyesine uyarak Erzurum'a gider. O yıllarda Erzurum'da en çok rağbet edilen yerlerden birisi de Erzincan Kapı'daki Münir'in Kahvesidir. Zira bu kahvede dönemin en iyi müzik aracı gramofon vardır ve en yeni plaklar buraya gelmektedir. Bu sebeple de Erzurumlular, hatta dışarıdan gelenler bu kahveye rağbet ederler. Hafız Şerif de bu kahvenin ününü duyar ve oraya gider. Gittiğinde kahvedeki gramofonda kendi plağı çalınmaktadır. "Keklik Gibi Kanadımı Süzmedim, Murad Alıp Doya Doya Gezmedim". Bu türkü sanki çilekeş Anadolu insanının duygularını haykırmaktadır. Bir süre sonra kahveye gelen bir müşteri bu plağın tekrar çalınmasını ister. Kahveci bu duruma kızarak, müşterinin isteğini geri çevirir. Bunun üzerine Hafız Şerif yerinden kalkıp kahveciye:
- "Kardeşim bunda ne var, bu plağın çalınmasını niye istemiyorsun?" diye sorar. Kahveci:
- "Olmaz efendim, bu türküyü Erzincanlı Şerif söylemiş. Her gelen o plağı çalmamı istiyor. Plak eskir ya da kırılırsa bir daha bulamam" diyor.
Tabi Hafız Şerif'i tanımıyorlar. Bu konuşmanın üzerine Şerif:
- "O da kim oluyor ki, ben ondan daha iyi söylerim. İstersen plağı koy birlikte söyleyelim, bakalım kim daha iyi söylüyor."
Kahveci plağı gramofona koyar, Hafız Şerif de yüzünü diğer tarafa dönerek eli kulağa atar. Plaktaki ara nağme ile birlikte Şerif de söylemeye başlar. Kahvedekiler hayretle bu tabloyu seyretmektedirler. Müşterilerden biri ayağa fırlayarak, heyecanla:
- "Vallahi de, billahi de bu adam, o söyleyen adamın ta kendisi" diye bağırmaya başlar. Budur, bu değildir derken kahvede bir heyecan dalgası eser. Bunun üzerine Hafız Şerif kendini tanıtır. Oradakilerin iltifatları, güzel sözleri Hafız Şerif'i mutlu eder. Orada yeni dostlar edinir, yöre sanatçılarıyla tanışır, müzik sohbetlerine katılır. Yaklaşık iki ay kadar Erzurum'da kaldıktan sonra tekrar Erzincan'a döner.
***
Erzincanlı Hafız Şerif (Tanındı)'e ait plak kayıtları:
1) Keklik Taşın Başında / Mecnunum Leylamı Gördüm (Sahibinin Sesi, Kat.No: AX.1953)
2) Çıkar Yücelerden Yumak Yuvarlar / Dağlar Ağardı Kardan (Urfa Mayası) (Sahibinin Sesi, Kat.No: AX.1887)
3) Ördek İsen Göle Gel / Bu Kara Yazıyı Kendim Yazmadım (Sahibinin Sesi, Kat.No: AX.1816)
4) Küstürdüm Barışamam / Doldur Kadehleri Süzelim (Sahibinin Sesi, Kat.No: AX.1972)
5) Kement Attım Dala Ben (Harput Mayası) / Kaşların İnce Mince (Sahibinin Sesi, Kat.No: AX.2300)
6) Nasıl Methedeyim Sevdiğim Seni / Narman Kazasında Bir Gelin Gördüm (Sahibinin Sesi, Kat.No: AX.1972)
7) Bir Gül İçin Bülbül Giymiş Kareler / Beni Öldürmeli Dövmeli Değil (Colombia, Kat.No: RT.17470)
8) Üç Güzeller İndi Çaya / Dadey Dadey (Colombia, Kat.No: RT.17397)
9) Doktor / Girdim O Yarin Bağına (Colombia, Kat.No: RT.17515)