Ali İzzet Özkan, Prof.Dr.İlhan Başgöz kitabından;
Ali İzzet Özkan, Şarkışla'nın Höyük köyünde, 1902 yılında, Musa Ağa ve Kamer kadından doğar. Baba tarafından dedesi Palabıyık Mustafa bir aşıktır; İğdecikli Aşık Veli de anasına hısım düşmektedir.
Ali izzet bir yaşındayken anası Kamer ölür; Musa Ağa Hatice adlı bir kadınla evlenir. Bu kadın, Ali İzzet'e kendi çocuğu gibi bakar, büyütür. Musa Ağa, uzun zaman köyünde muhtarlık yapmış; buna bakarak, ona hali vakti yerinde bir adam diyebiliriz. Ali İzzet "Babamın toprağı kıttı ama, parası boldu, parayı ayak ticaretinde çalıştırırdı" diyor. Musa Ağanın üçüncü defa, Fatma adlı bir kadınla evlendiğini biliyoruz. Ali İzzet'in söylediğine göre, bu kadın babasının paralarını çalmış, yoksul düşen Musa Ağa, kısa bir zaman sonra ölmüş. Ali İzzet 25 yaşında babasından ayrıldığına, bu ayrılma zamanında Musa'nın da sağ olduğuna bakarak, onun ölümünün 1927'den sonra olduğunu söyleyebiliriz.
Ali İzzet'in şiire ve saza ne vakit merak sardığını bilmiyoruz. Bunu, kesin olarak kendisi de anımsamıyor. "Ben kendimi bildim bileli sazla oynarım, evimizden biç aşık eksik olmazdı" diyor. Buna inanmak için çok neden var. Höyük çevresi Alevi aşıkların bol yetiştiği bir çevre. Aşık Sabri ile Aşık Ali, Ali İzzet'in evine yakın oturan iki aşık. Ona saz tutmayı, sazın perdelerini, parmak hesabını, şiirlerin uyaklarını ve düzenini öğreten bu iki aşık olmuş. Aşık Sabri onu, sevgilisi olan kıza şiirler söylemeğe özendirir, "türkü ile konuşursan kız seni daha çok beğenir" dermiş. Aşık Ali ise, ilk söylediği şiirlerdeki eksikleri düzeltir, şiirleri tamamlarmış.
1917 yılında, babası, Ali İzzet'i evlendirir. Karısı, köylerinden Hüseyin Çavuş'un kızı Gülizar'dır. 1927 yılında Ali İzzet, bir kez daha, gene köylerinden Fatma adında bir kızla evlenir. Birinci karısı, evliliklerinin kırkıncı yılında ölür. Ali İzzet'in birinci evlenmesinden 5 kızı, 2 oğlu; ikinci evlenmesinden 1 oğlu, 2 kızı olur. Bu iki evlenme, ona, kırk torun vermiştir.
İkinci evlenmesinden sonra, Ali İzzet, babasından ayrılır. Baba, oğluna bir bölük toprak verir, evinin yanına iki göz bir dam yapar. Ali İzzet, çiftçilik yaparak ailesini geçindirir. Aradaki kısa gezilerini saymazsak, Ali İzzet'in çiftçiliği, 1938 yılına kadar kesintisiz sürer. 1939'dan sonra, ona yeni bir kazanç kapısı açılacaktır.
Ali İzzet, işgal yıllarında, çetecilere katılarak, Kozanlı Mustafa Nail Bey'in emrinde, Fransızlarla döğüştüğünü söylüyor. Bunun doğruluk derecesini bilmiyoruz. Ama, nüfus tezkeresinde, askerliğini 1341 (1925) — 1342 (1926) yılları arasında yapmış olduğuna dair bir kayıt var. 8. 15.1926'da, Elaziz Askeri Hastanesi'nden, çürük raporu alarak terhis ediliyor.
İlk şiirini, Ali İzzet 12 yaşında iken yazdığını söylüyor. Ama, elimizdeki defterlerde, 1931 yılından evvel yazılmış şiire rastlanmıyor.
Bir yandan çiftçilikle uğraşırken, bir yandan da Ali İzzet, özellikle kış aylarında, 1924'ten başlayarak köy köy geziyor. Alevi geleneğini izleyerek, Hacı Bektaş tekkesine gidiyor; orada İzzeti adını alıyor. Şiirlerinde hep bu adı kullanacaktır. Bu gezginciliğinden olacak, Cumhuriyet, Ali İzzet'ten kuşkulanıyor. "O yıllar", diyor Ali İzzet, "Alevi Dedelerinin çok sıkı izlendiği yıllardı, Cumhuriyet Dedelerin izine kurşun atıyordu." Ne ile suçlandığını pek iyi bilmiyoruz, ama, 1936 yılında Ali İzzet'i Sivas Ağır ceza mahkemesi tutukluyor. Ali İzzet, 3-4 ay kadar tutuklu kaldıktan sonra, suçsuz bulunuyor ve salınıyor. O, bu konuda diyor ki: "Köyümüze üfürükçüler, muskacılar gelmiş, bunları hükümete ihbar etmişler. Muskacılar da, bizim köy muhtarı Ali İzzet'ten müsaademiz var demişler". Ali İzzet, bunun üzerine tutuklanmış. Bu açıklamanın doğru olduğunu sanmıyoruz. Suçlama, Alevi ayinleri yapmak, gizli törenler düzenlemekle ilgili olmak. Hapiste iken yazdığı şiirlerinde, Ali İzzet, sık sık, dedeleri kötülüyor; Cumhuriyet'i öğüyor. Bunu kendisini temize çıkarmak için yapmış olmalı.
1940 yılı, Ali İzzet'in hayatında bir dönüm noktasıdır. O yıl, arkadaşı Aşık Hüseyin Gürsoy'la birlikte Ankara'ya gidiyor. Ankara Halkevine konuk ediliyor, Halk Partisi'nin ileri gelen aydınları ile tanışıyor. Ülkü dergisinde şiirleri çıkmağa başlıyor. Okullarda, Halkevlerinde konserler veriyor, şiirleri kitap olarak çıkıyor. Artık, onun bir ayağı kentlerdedir. Bu yeni çevre, Ali İzzet'e, çiftçilikten daha fazla para kazandırır. Bir ara Köy Enstitülerinde, Aşık Veysel'le beraber, gezici saz öğretmenliği yapar. Buradan da, ayda 400 lira kadar para alır. 1944-45 yılında, Hamidiye Köy Enstitüsünde çalıştığını biliyoruz. 1943 yılında, Gemerek'in bir köyünde, kısa bir zaman şahnalık (vergi toplama memurluğu) yapar.
1949 yılında, Sivas'ta, bu sefer "komünist propogandası yapıyor" diye tutuklanır. Kısa süren bir yargılamadan sonra, suçsuz bulunarak bırakılır. Defterine "Beraat ettiğim gün: 8.11.1949" diye yazmış. Ali İzzet 1960 yılında bir daha tutuklanır. Hapse atılan Şahap Balcıoğlu için yazdığı bir şiirde suç bulunduğu için 10 gün içerde kalır. Bu kez yargılanmasına bile gerek görülmeden bırakılır.
1960 Devriminde, Ali İzzet, Cemal Gürsel'den Alevi köylerini dolaşmak görevini alır. Cumhurbaşkanı ile onun görüşmesini, Behçet Kemal Çağlar sağlar. Ali İzzet, uzun bir geziye çıkar. Yeni idare, onun, Alevi köylerindeki etkinliğinden faydalanmak istemiş olmalıdır.
1961 yılının sonlarında Ali İzzet sola açılmağa başlar. O yıllarda, Türkiye İşçi Partisi'nin öncülüğü ile kurulan "Aşıklar Derneği" nde Ali İzzet üye olarak görev alır. Sefer Aytekin'in eliyle yürütülen bu çalışmaya başka aşıklar da katılır. Parti görüşünün doğrultusunda, bir protesto hareketi başlar aşıklar arasında. Konserler düzenlenir, köyler ziyaret edilir. Bu derneğin, yalnız Ali İzzet'in değil, başka aşıkların da sosyalizme açılmasına önemli katkısı olmuş. Türkiye İşçi Partisi parçalanıp, sol üzerindeki baskılar artınca, Ali İzzet bu dernekten ayrılır. "Eskiden dilim durmazdı ama, şimdi uslandım" diyor.
Çocukların büyüyüp kente yerleşmesi üzerine Ali İzzet de köyünden ayrılır. Vedat Dalokay'ın, Ankara Belediye Başkanı olduğu yıllarda, kendisine gösterilen bir kolaylıktan faydalanarak Dikmen'de büyücek bir gecekondu yapar.
Ali İzzet Özkan Alevi'dir; bir Alevi köyü olan Höyük'te doğmuştur. Onun köyü ve çevresi Alevi aşıklar yetiştirmekle tanınır. İğdecikli Aşık Veli (1210-1795-96-1270/1853-54), Kılıççı köyünden Agahi (öl. 1332/1913-14), Sarıkaya köylü Aşık Hüseyin Gürsoy (1320/1902-3-1944), Kale Köyünden Kemter Baba (öl. 1234/1818-19), Sivrialan'dan Aşık Veysel Şatıroğlu, Höyük'e yakın köylerde yaşamış Alevi Aşıklardır. XIX numaralı şiir defterinde Ali İzzet bu aşıklar katarına, çoğunu bilmediğimiz, yeni adlar katıyor: Bunlar, kümbet köylü Suzi, Hardal köylü Aşık Hüseyin, Ortaköylü Hulusi, Höyük köylü Sabri, Saraç köyünden Haydari, Tuzla köyünden Şevki, Beyyurdu köyünden Ali, Yapıncak köyünden Âşık Resul, nereli olduğunu bilmediğimiz Kul Abdal gibi aşıklardır. Bunlardan Veysel'le, Hüseyin Görsoy'la Ali İzzet'in dostlukları olmuş; Veli'yi, Agahi'yi, Kemter Baba'yı çok sevmiş, daha küçük yaştan onların şiirlerini ezberlemiştir. Alevi kültüründe şiir, yalnızca bir eğlence vasıtası değildir; din törelerinin ve törenlerinin de bölünmez bir parçasıdır. Alevi törenlerinin hepsinde, sazı elinde aşık, Dede'nin yanında en saygın yeri tutar. Aleviliği öğretecek yazılı kaynakların eksik olması nedeniyle, aşık şiiri, din öğreticisi, din yayıcısı ve din yaşatıcısı görevini de yüklenir. Yeni kuşaklar Aleviliği halk şiirinde yaşayan dil içinde, o şiirde görünen biçimde öğrenirler. Ali İzzet'in çocukluğu, gençliği ve olgunluk çağı bu Alevi aşıklar çevresinde geçer. Onun Alevi geleneği ile bağlılığı bununla da kalmaz; Ali İzzet daha 1924'lerden başlayarak, yaşlanıp dolaşamaz olana kadar, Sivas'ın, Malatya'nın, Adana'nın, Antalya'nın, Tokat'ın, İzmir'in Alevi köylerini gezer. Oralarda gezginci Alevi Dede'leri gibi karşılanır; kimi zaman yoluna kurbanlar kesilir, şanına "muhabbet meclisleri" kurulur. Özkan böylece, Alevilik'ten sadece almakla kalmaz, Aleviliğe vermeğe de girişir. Buralarda Alevi semahları çalar, düvaz'lar okur, cem törenleri yönetir. Bu iki yönlü ilişki, onun şiirini sonuna kadar Alevi geleneğine sıkı sıkıya bağlı tutacaktır.
1940'tan sonra Ali İzzet, Ankara'yı ve Cumhuriyet'in aydınlarını tanır. Bunlar arasında Kemalizme inananlar, onun sözcülüğünü yapanlar bulunduğu gibi, solcular ve sağcılar da vardır. Ali İzzet hepsinin çevresine girer, çıkar. Halkevlerinde, okullarda konserler verir. Halk Partisi'nin koruması altında geçen ilk Ankara yıllarından sonra, Ali İzzet Demokrat Parti'ye yanaşır, 1960'ı izleyen yıllarda ise Türkiye İşçi Partisi ile ilişkiler kurar.
Bu yönleri ile Ali İzzet, yarı köylü yarı kentli bir sanat emekçisidir. Her iki çevre de, onun şiirinde izler bırakmıştır. Köyünden ve Alevi şiir geleneğinden kopmaz, kentlerde çiçeklenmeye başlayan yeni kültüre de kapılarını kapamaz. Onun şiiri, bu iki kültür arasında bir bileşim olarak gelişir.
Ali İzzet'in şiirinde biçim gelenekten kopmaz; öteki aşıklar gibi o da koşma biçimini, özellikle 6-5 diye bölünen 11 hecelilerini kullanır. Sekiz heceli koşmalar onun şiirinde parmakla sayılacak kadar azdır. Ali İzzet şiirini müziğin eşliği ile söyler; okumaz, çağırır. Geleneksel halk müziği, koşma biçiminin yaşamasında, kolayına kırılmamasında önemli bir rol oynuyor. Halk şiirinin müzikle ilgisi kopmadıkça, koşmayı kırmak zor olacak. Çünkü, yeni şiir biçimlerinin gelişmesi, halk şiirinde, kendisine uyan bir müziğin de, ortaya çıkmasını gerektirecek. Bu müziği yaratma ise, artık aşıkların işi olmaktan çıkmıştır; çağdaş müzikçinin işi olmuştur.
Ali İzzet'de yeniyi, şiirin özünde buluruz; ama, burada da o, gelenekten tümü ile kopmaz. Onun din ve Tanrı anlayışında, güzeli ve sevgiyi yorumlamasında, toplumsal yergilerinde, değişik ölçülerde, kişisel yaratma ile gelenek yan yana görülür.
Öteki Alevi aşıklar gibi, Ali İzzet de, Tanrının birliğine inanır, Peygambere saygılıdır; bunları şiirinde açıkça anlatmaktan çekinmez. Şiirlerinden biri Peygamberi öğmeye ayrılmıştır. "Sensin bu alemde iman Muhammed" diye gelişen bu şiir, Alevi olmayan aşıkların Peygamber sevgisinden farklı değildir. Ama, onun asıl sevgisi Ali'ye, Ali'nin çocuklarına, İmamlara, Alevi ve Bektaşi ulularına adanmıştır. Ama, bunlar da, onun şiirinde çok büyük bir yer tutmaz. Ali İzzet 1940'lardan başlayarak, gide gide, tarikat görüşlerinden uzaklaşmış, laik bir din anlayışına yönelmiştir.
Aşık Ali İzzet Özkan, 1981 senesinde her şeyi geride bırakarak, bu alemden ebediyete intikal eder.