Orhan Bahçıvan aktarıyor;
Aşık Şenlik 1850 yılının Mayıs ayında, daha önce Kars'a, 1992 yılında il olması nedeniyle Ardahan'a bağlanan Çıldır ilçe merkezine bağlı Suhara (Yanıksu) köyünde dünyaya gelmiştir.
Aşık Şenlik, Osmanlı Devleti zamanında Ahıska'nın başkent olduğu Çıldır eyaletinin en güçlü aşıklarından biridir.
Aile adlarına Kadirgil denilmektedir. Babası Kadirgil'den Ahmet oğlu Molla Kadir, anası Karacaların Karaca denilen kişinin kızı Zeliha adlı kadındır.
Sonradan Çıldırlı Aşık Şenlik adıyla namı dört bir yana yayılacak olan küçük Hasan, doğumunun ikinci yılında iki yaşının içinde çiçek hastalığına yakalanmış ve bu çiçek hastalığından bütün ömür boyu taşıdığı izler kalmıştır.
1869 yılında rüyasında bade içmek suretiyle, aşıklık sanatına başladığını yazar, bütün araştırmacılar. Şenlik mahlası kimin tarafından verildiği tam bilinmiyorsa da bir ihtimal bu mahlası oğlunun büyük bir aşık olmasını çok isteyen ve onun bu sahada yetişmesine özenle destek olan annesinin verdiğini söyleyenler var.
Şenlik yazılış bakımından "k" ile bitiyor ancak Terekeme ağzı ile söylenince "h" ile bitiyor. Dolayısıyla ses uyumu bakımından oldukça net olması için, bu mahlas bizce "Şenniyh" olarak yazılmalıdır. Bazı şiirlerinde yazılmış olsa da normalinde yazılmıyor.
Rüya olayından sonra birkaç yıl, kendi kendine çaba harcayıp türküler çalıp söylemesi yeterli olmayınca, bir ustadan ders almasının şart olduğunu anlar. 1872 yılında Lebs köyüne giderek ünlü halk aşığı Hevetli Hasta Hasan'ın çırağı olan Aşık Nuri ustadan saz ve makam dersleri almıştır. İki ya da üç yıl Aşık Nuri'ye çıraklık yapmıştır. Çıraklık devresi bitince Aşık Nuri'nin oğlu olan Balakişi ile birlikte Çıldır'a dönmüştür. Bir zaman çıldır ve köylerinde Balakişi ile birlikte gezdiği söylenir.
Bu arada ilk eşi olan Mürüvvet Hanım'la 1873 yılında birinci evliliğini gerçekleştirmiştir. 1875 yılında Hanife adlı ilk çocuğu olmuştur. Yıllar sonra, yani 1886 yılında ilk eşi olan Mürüvvet Hanım'dan Memed adında bir oğlu olur. Mürvet Hanım'ın başka çocuğu olmaz, bu iki çocuğunu büyütür.
Aşık Şenlik 1874 yılında, yirmi iki yaşlarında ilk destanını tasnif eder: "Latif Şah ile Telli Mehriban". İkinci destanı olan "Sevdakar Şah"ı, 1881 yılında tasnif eder.
Aşık Şenlik, Hürü Hanım ile ikinci bir evlilik yapar. Yıl 1883. Bu eşinden ise 1885 yılında Gülhanım adında bir kızı olmuştur. Daha sonra Kasım, Fatma, Gülnaz, Namaz ve Haley isimlerini taşıyanlar hayatta kalmak üzere, 11 çocukları olmuştur.
İki evliliği olan Aşık Şenlik'in hanımlarının da ölüm tarihlerini yazalım: İlk eşi Mürüvvet Hanım 1915, ikinci eşi Hürü Hanım ise 1939 yılında ölmüştür.
Aşıklık sanatında kendi sesi ve kendi sazıyla var olan Şenlik, doğu illerini tek tek dolaşmıştır. Diğer bir yanıyla, Borçalı, Tiflis ve en son Revan yolculuğundan söz edilebilir.
Aşıklık yaşamında bu tür gezintilere "sefer" adı verilir. Dahası bu gidiş gelişler birer destan olarak yeniden aşık anlatımına kazandırılır. Hemen hemen her aşığın böyle seferleri vardır.
Aşık Şenlik yaşamı boyunca onlarca aşıkla karşılaşmıştır. Bazı araştırmacılar aşıkların sayısını on sekiz olarak veriyor. Biz bu sayının neye dayanarak verildiğini bulamadık.
İsimleri belli olan aşıklar ve destanlaşan atışmalar şunlardır:
1. "Lebsli Nuri" ile yapılan karşılaşma.
2. "Gürcistanlı Assab" ile yapılan karşılaşma.
3. "Aşık İzani" ile yapılan karşılaşma
4. "Şair Nebi" ile yapılan karşılaşma.
5. "Hanaklı Mazlumi" ile yapılan karşılaşma.
6. "Kılıç Mustafa" ile yapılan karşılaşma.
7. "Hanende İsmail" ile yapılan karşılaşma.
8. "Posoflu Zülali" ile yapılan karşılaşma.
9. "Narmanlı Sümmani" ile yapılan karşılaşma.
Çıldırlı Şenlik olarak ünlenen, bu aşık kendi adıyla gerçek bir ekol olmayı başarmıştır. Yetiştirdiği çırakların sayısını verenler var. Otuz dört ya da daha fazla diyenler de var. Bu bile şunu gösteriyor: Aşık Şenlik, kendi sahasında adeta bir okul niteliğindedir. Günümüzde bile bu yörenin aşıkları Şenlik ekolünden yetişip geliyorlar. Şenlik, binası olmayan bir okuldur.
Gönül isterdi ki, Çıldır şehrinde bir Şenlik Vakfı kurulsun ve bu vakıf daha etkin biçimde görev yapsın.
Aşık Şenlik'in "Revan Seferi" ünlü bir destandır. Bu destanın sonunda, destanın kahramanı olan Aşık Şenlik, Revanda'ki hanlar meclisinde atıştığı aşıklar tarafından vadeli zehir verildiğini işler.
Destanın bitişi gerçekten de Aşık Şenlik'in Revan dönüşü yolda hastalanması ve Arpaçay'ın Dalaver köyünde, kızının evinde ölmesi, cenazesinin köyüne getirilip gömülmesi ile ilintili olarak, aşıklık geleneği içinde "Revan Seferi" destanının doğmasına neden olmuştur.
Destan kahramanı olan Aşık Şenlik dönüş yolcuğunu bitirmeden yolda ölmesi yörede büyük üzüntü yaratmıştır. Bunun normal bir ölüm olmadığını düşünenler olayın vadeli zehirlenme ile ilişkilendirdiklerini destan sonunda okuyoruz.
Zamanla çırakları tarafından tasnif edilen Revan Seferi destanının son olayı acıklı bir anlatımdır. Yani zehirlenme ile bitmesi bu destanı da oldukça geniş sahaya taşımıştır. En ünlü seferlerinden biri konumundadır.
Aşık şenlik 1895 yılında "Salman Bey" destanını tasnif eder, bu tarihte yaşı ise kırk ikidir. Sanırım bu tarihten belli bir süre sonra "Cihan Şah" destanını tasnif etmiştir. Bu destanın tarihi bilgileri bilinmiyor.
Aşık Şenlik'in tasnif ettiği muhabbet ve kahramanlık diye tanımladığımız destanları bildiğimiz isimleriyle yazmak gerekirse:
1. Latif Şah
2. Sevdakar Şah ve Gülnaz
3. Salman Bey ve Durnateli
4. Cihan Şah
5. Mehmmed ve Güldane
6. Ahmet ve Güzel
7. Salsal Destanı
Bu sırayla yazdığımız yedi destan, Şenlik adıyla direk ilişkilidir. Ayrıca küçük sayılabilecek destansı koçaklama, taşlama, övgü türü şiirleri de vardır. Bunlardan birisi de, 1877 Nisan'ında söylediği "Mehrali Bey Atlıların Türküsü" adıyla bilinen koçaklamasıdır. Yörede bu koçaklamayı genellikle Sert Köroğlu Havasıyla çalıp söylerler.
Haydar Çetinkaya, "Aşık Püryani, Tarihten Günümüze Çıldırlı Halk Şairleri, Aşıklar Antolojisi" adlı çalışmasında Aşık Şenlik başlığı altında şunları söylüyor:
Bütün hayatı boyunca halkının yanında ve halk için yaşamış olan Şenlik, onu yakından görüp tanıyan kimseler tarafından şöyle tarif edilmektedir:
Aşık Şenlik anasına benzerdi. Ortadan biraz uzun boylu idi. Rengi kumraldı. Bıyıkları gürdü, sakal bırakmazdı. Burnu normalden biraz daha büyüktü. Bu büyüklük uzunlamasına değil enlemesine idi. Yüzü uzunca ve kafasının üst tarafında sağa doğru bir eğiklik vardı.
Kulakları gayet güzel ve kafa tasına yapışık şekildeydi. Alnında ve elmacık kemiklerinde derin çiçek izleri vardı. Belden ince idi. Geniş omuzlu idi. Kalça ve bacakları vücuduna göre normal idi. Yürüdüğü zaman vücudunu tamamen hareket ettirir, seke seke yürürdü. Rengi daima soluk gibi idi. Dilinden tekbir, tahmid, teşbih ve tespih eksik olmazdı. Her zaman abdest üzere idi.
Kendisine ilişilmedikçe kolay kolay kızmazdı. Kızdığı zaman hiç kimseden korkusu yoktu. Dedikodu ve gıybet sevmezdi. Hayvanlar içinde deveden çekinir, yılandan tiksinirdi. Anası ile babası okuryazar oldukları halde, kendisi okumamıştı. Dizlerinin üstüne oturur, şiirlerini tane tane söylerdi.
Başına yuvarlak (degirmi) papak sırtına karamandır arkalık, arkalığın üstüne has yünden yapılmış maviye yakın göy mahut çuha giyerdi. Yazları yumuşak Artvin çapulası, kışları mes ve lastik ayaklarından eksik olmazdı. Belinde sallama gümüş kemer ve karadesete hançer taşırdı. Yazın gümüş işlemeli tüfek, kışın da gümüş sedefli sazını yanında ayırmazdı.
Kırk yaşından sonra Nakşibendi tarikatına girmiş ve o tarihten itibaren saz çalmamıştır. Hikayeleri kendisi anlatırdı, türküleri ise çıraklarına söyletirdi.
1913 yılında davet edildiği Revan'da, Revan hanlarının en ünlü aşıkları ile karşılaşır ve onlara karşı üstün gelir. Bunun üzerine Aşıkları yenilen ve kendi itibarları azalan Revan hanları, Aşık Şenlik'in yemeğine zehir koyarlar. Revan'da hastalanan Şenlik, Çıldır'a gelirken Arpaçay'ın Dalaver köyünde 1913 senesinde ölür, cenazesi Suhara'ya getirilerek, burada toprağa verilir.
Bu yolculuk olayı aşıklık geleneği içinde Revan Seferi destanının doğmasına neden olmuştur. Bu destan Şenlik'in çırakları tarafından oluşturulmuştur. Ancak bu destanı oluşturanın kim olduğu hala bilinmiyor.