Avşarlar, XIX. yüzyılda Güney'de yazın "Zamantı Çayı" kıyılarında, kışın da Çukurova'da "Ceyhan" nehrinin sol kıyısında yaşayan Türk oymağıdır. Bu yüzyılda Anadolu'yu gezen Avrupalılar, yoksul fakat asil ruhlu ve namuslu olarak vasıflandırdıkları Türk milletinin ölmekte, fena idareciler elinde mahvolmakta olduğunu söylüyorlardı. Yine bu seyyahlara göre, aynı ülkede yaşayan hristiyanlar ise müreffeh bir hayat sürmekte, Türklerin nüfusunun azalmasına karşılık onlarınki gittikçe çoğalmakta idi. Bu şartlar birçok oymakların olduğu gibi Avşarlar'ın da kovgunlar yapıp, ticaret kafilelerini soymalarına sebep oluyordu. Fakat Tomarza'daki Ermeni piskoposunun Moltke'ye söylediği gibi Avşarlar da baştan başa haydutlardan mürekkep bir oymak değil idi. Aralarındaki ipsiz ve sapsızlar kendi oymak halkının da düşmanı olup, onlar tarafından da takip olunuyorlardı. Bu devir, Avşarlar'ın 'al vur' devri olarak tanımlanır.
Bu sıralar birçok oymaklar gibi devletin iskan emirlerini dinlemezler. Kendilerinden yaylak yurtlarında devamlı olarak kalmaları istenir. Buna karşı çıkarlar. Bunun üzerine Çukurova'daki bütün yolsuzlukları ve aksaklıkları ortadan kaldırmak üzere Cevdet Paşa'nın kurup Derviş Paşa kumandasına verdiği "Fırka-i İslahiyye", 1865 yılında onları yaylak ve kışlaklardan birinde yerleşmeğe mecbur eder.
Avşarlar, "Tecirli" ve "Cerit" gibi oymakların aksine yaylakta yerleşmeyi kabül eder ve bu kararları Fırka-i İslahiyye'nin ileri gelenlerince de kabül edilir. Ne yazık ki o sıralar bunların kabül ettikleri yaylaklarına Kafkasya'dan muhacır olarak gelen "Çerkesler" yerleştirilirler. Avşarlar bu sebepten verimsiz ve dağlık dar topraklarda yerleşmek zorunda kalırlar. Yoksul Türk köyleri arasına katılırlar.
Ağıtlarındaki içlilik, bu çaresizliğin ifadesidir.
İşte bizim Dadaloğlu'ya ait bozlağımız Avşarlar'ın, o 'al vur' devrine ait güzel bir oymak türküsüdür.