Karaşarlıların bir zeybek oyunu var. Zeybek adını "Karaşar" bucağından almış. Eskiden Karaşar'da ayınga kaçakçılığı yapılırmış. Bu işle uğraşan beş kardeş varmış. Halk bunları çok severmiş, sayarmış. Bu beş kardeş bir baskın sonucu öldürülünce Karaşar, Köseler yasa boğulmuş. İşte bu beş kardeş için söylenen ağıttan hareketli, kıvrak bir zeybek oyunu ortaya çıkmış.
Zeybek bir erkek oyunu. Çok kişi tarafından bilinen, oynanabilen bir oyun değil. Ama türlü şekillerde anlatılan öyküsü var:
"Cumhuriyetten önce, Karaşar sınırları içindeki dağlık bölgelerde efe, eşkıya, kaçakçı diye adlandırılan kişiler barınırmış. Bunlardan beş kişilik bir grup bir kadına, kıza sarkıntılık etmeye başlayınca köylülerce öldürülmüş. Adlarına türküler yakılmış, yazılanlar bestelenmiş, bunlar eşliğinde zeybek oyunu oynanmaya başlanmış.
Öldürme olayı tahminen 1885 yılında olmuş.
Bunlar neden eşkıya ya da efe olmuş? Halkla ilişkileri nasılmış? Sonra niçin ve nasıl öldürülmüşler? Bugün yaşamakta olan yaşlılar duyduklarını anlatıyorlar ama hepsi aynı şekilde anlatmıyor. Bize anlatılanlara göre olayın oluşu şöyle:
Zerde köylü Hüseyin ya da bir kardeşi, Hasan ya da Kazım, Sarıobası Köyü'ndeki Müdür Ağa denilen birinin yanına hizmetçi durmuş. Emeğinin karşılığı hakkı olan parayı alamadığından ayrılıp köyüne dönmüş. Parasını alamadığını kardeşlerine anlatmış. Üçü, yanlarına Saray köyünden de iki arkadaşlarını, Ali ile Mehmet, alarak Sarıobası Köyü'ne gitmişler. Akşam namazından sonra cami çıkışında ağayı yakalamışlar. Müdür ağa çok miktarda altın verdiğinden öldürülmemiş. Zaten asker kaçağı olan bu kişiler dönünce dağa çıkmışlar, efe olmuşlar. Birilerine göre Hüseyin karısını öldürdüğünden dağa çıkılmış.
Bunlar eşkıyalıklarını başka bölgelerde yaparlar, Karaşar'lılara ve yakın çevresindekilere genelde iyi davranırlarmış. Geldikçe köyde bir evde kalırlar, o evin kadını da yemek yapmak, çamaşır yıkamak gibi hizmetlerini görürmüş. Yahut aynı kadın aynı işleri efelerin dağda kaldıkları yerde yaparmış.
Bir süre sonra bu efelerden köy kadın ve kızlarına iyi gözle bakmayanlar çıkar. Belki de birisi, Hasan, bir kız kaçırır. Böyle davranışları onur meselesi yapan köylüler efeleri öldürmeye karar verirler. İşi 8-10 kişi üstlenir. Bunlar değnekten atlayarak yemin ederler, öldürme olayını gerçekleştirirler.
Öldürme kararı alınışını şöyle anlatan da var: İstanbul'da Saray muhafızı olan birine, Hasan Çavuş, durum bildirilir, o da izin alır gelir. Gelirken filintasını da birlikte getirir. Bunu öğrenen efeler o değerli silahı almak isterler. Verilmezse hanımının kaçırılacağı haberi iletilir. O askerin örgütlenmesiyle öldürme olayı gerçekleşir.
Efelerden üçünün öldürülmesi yaylada olur, ikisi Eğriova'da biri Sarılan'da. Öteki ikisi o sırada başka yerdedir, kurtulurlar, kaçak yaşarlar. Bir yıl kadar sonra Saray köyüne geldikleri haberi alınır, izlenerek öldürülürler.
Öldürme olayında, onların hizmetlerini gören kadın Kaytanbıyık sülalesinden birinin (İbrahim) yardımı sağlanır. Bir anlatana göre, efelerin başı olan Hüseyin ile kardeşi Kazım Eğriova'da yiyeceklerine afyon karıştırılarak bayıltılırlar ve öldürülür. Aynı gün öteki kardeşi Hasan da Sarıalan'da. Başka birine göre ise bunlar yaylaya, göz koydukları kızın düğününe davet edilirler ve orada öldürülürler.
Ali Esat Bozyiğit 1978'de Karaşar'a gitmiş. Ali Kaytanbıyık'tan dinlediklerini yazmış. Onun yazdığı da şöyle:
"Geçen yüzyılda Karaşar ve çevresi Ayınga (tütün) kaçakçılığı ile uğraşırdı. Bu iş, genellikle ünlü bir beyin, ağanın himayesi altında yapılırdı.
Bu ağalardan birinin yanında beş efe kardeş de hizmetkar olarak çalışırlar, ağanın işlerini yürütürlermiş. Fakat ağa, Aydın taraflarından gelip buralarda yerleşmiş olan bu beş kardeşin hizmetleri karşılığında hak kazandıkları ücretlerini ödemezmiş. Bu duruma fazla dayanamayan beş kardeş, bir gün ağayı camide sıkıştırıp üzerine saldırmışlar, paralarını zorla almışlar ve dağa çıkarak kaçakçılığa, eşkıyalığa başlamışlar. Bu arada yanlarına Kaytanbıyık adlı bir genci de almışlar.
Bu genci, evlendirmişler, çoluk çocuk sahibi yapmışlar. Bu beş kardeş ve Kaytanbıyık zorbalıklarını giderek artırmışlar. Karaşar ve çevresindeki köylerden, zenginlerden zorla para alırlar, kadınları, kızları dağa kaldırırlarmış.
Halk, bizar olmuş bunlardan. Gidip Bolu valisine şikayet etmişler. Sonunda halk, Bolu valisinin adamları ile birlikte bunları pusuya düşürerek öldürmeye karar vermiş. Kaytanbıyık'ı da bu işe ikna etmişler.
Kaytanbıyık bu beş kardeşi kandırıp Sarıalan Yaylası'na indirecek, onlara orada ziyafet verecek, yedirecek, içirecek, derken gece yarısına doğru Bolu valisinin adamlarıyla halk baskın yapıp onları öldürecek.
Kararlaştırdıkları gibi yapmışlar. Kaytanbıyık beş kardeşi kandırıp Sarıalan'a indirmiş, yedirmiş, içirmiş. Gece yarısına doğru herkes uykuya dalınca beş kardeşin silahlarını alarak baskıncıları çağırmış. Üçünü orada, ikisini de kaçarken bir köyün yakınında kıstırıp öldürmüşler. Beşinin de sonradan kellerini kesip Bolu valisine götürmüşler, bahşişlerini almışlar."