Bu şiir, bir "Şathiyye"dir. Şath, manasında dava ve benlik bulunan söze derler ve gerçek erenler, bu çeşit davalı, benlikli sözleri hoş görmezler. Asıl Şath ve Şathiyye, Şabanlarda ve bazı sufilerde olduğu gibi, tören, yahut sema esnasında kendinden geçip, manasını düşünmeden, ruhi bir halet içinde seci'li, yani nesir olmakla beraber cümlelerinde kafiye bulunan, yahut vezni düşük bile olsa nazım halinde söylenen sözlere denir. Fakat sonraları, manası olmamakla beraber bu mana, alaylı, yahut düşündürücü bir şekilde gizlenerek yazılır ve bu yazış tarzı, oldukça da güçtür; bir çalışma sonucudur; hatta bu çeşit "Şathiyye"leri yazmak, anlamak ve anlatmaktan daha zordur.
Hacı Bayram'ın yukarıdaki şiiri bu çeşit şathiyyeye çok güzel bir örnektir.
İki cihan, mana ve madde alemidir ki bu alemlere, Kur'an'ın VII. suresinin 54. ayetinde "emr" ve "halk", LIX. suresinin 22. ayetinde "gayb" yani gözle görülmeyen, gizli olan ve "şehade" yani görünen denmektedir. Bu iki cihan arasındaki şehir, beşinci beyitte belirtildiği gibi "gönül"dür ki maksat "insan"dır; her iki alemin de arasında olan insan, maddesiyle görünen aleme, manasıyla da görünmeyen aleme aittir ve kendini Tanrı'ya veriş, onda yok oluş, onun varlığıyla var oluş, insana mahsustur. İnsanın vücuda gelmesi, var olması, hem madde, hem mana bakımından bir "yapılmak"tadır. Madde bakımından insanın mayası, yenen içilen canlılardan, nebatlardan ve cansızlardan yoğrulmuştur. Bunlardan önce unsurlarda, göklerde, daha önce de Tanrı iradesindedir. Mana bakımındansa insan, yaşadıkça boyuna olmakta, olgunlaşmaktadır. İkinci beyitte bu maddi ve manevi oluş anlatılmaktadır. Taş ve toprak, maddi alemi belirttiği gibi manevi alemi de belirtmektedir. Yenen, içilen şeyler, taş ve topraktan biter; manevi olgunluk, kendini yokluğa vermekle, toprak gibi yok olmakla mümkündür. Bütün varlık, bu yokluktadır. Üstad, yani irşad yükünü yüklenmiş olan kamil insan, şakirtlerinin bir taş gibi yonup, kendisine sundukları noksan kişileri kemale ulaştırır; onları adam eder. Gönül şehri, insanlık şehridir; o şehirden atılan oklar, ciğerlere batar; istidadı olanları avlar; bu şehrin pazarında ariflerin sözleri satılır; bu sözlerle kar elde edilir; fakat bu şehrin kanarasında da aşıkların kanları akar-gider; bu şehirde cana-başa bakılmaz.
Hacı Bayram, bütün bunları anlattıktan sonra da sözlerini ancak ariflerin anlıyacağını, bu dili bilmeyenlerinse şaşıp kalacaklarını, bu şehre, kendisinin davetçi olduğunu, insanlık şehrinin minaresinde kendisinin ezan okumaya memur olduğunu, o şehrin camisine, yani bütün alemin özü, özeti olan insanlığa kendisinin davetçi bulunduğunu bildirerek bu çok güzel şiire son veriyor.