Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli halk tarikatı olan Bektaşiliğin düşünsel ideolojisiyle kurulan yeniçeri ocağı, ilk dönemlerde Türkmen Gazi Ahiliğin Seyfi (Kılıçlı) kolu olarak görev yapıyordu. Sonraları gayrimüslim çocukların ocağa alınmasıyla paralı askerlik sistemi uygulanmaya başlanmış, devlet bu siyasetiyle yeniçeri ocağını devşirmelerden oluşan bir kurum haline dönüştürmüştür.
II. Mahmud padişah olunca, orduda bir çok değişim ve yenileşme yapmak istemiş, bu maksatla "Sekbanı Cedid" adıyla bir ordu kurmuştu.
15 Haziran 1826 günü yenileşmeye karşı çıkarak kazan kaldıran yeniçeriler ve bazı Bektaşi babaları, padişahın uzlaşma isteklerini şiddetle reddettiler. II. Mahmud, ulemadan, isyan eden yeniçerilerin öldürülmeleri hakkında fetva istemiş, ulema "bunların yakalanarak öldürülmesi meşrudur" diye fetva vermişlerdi.
II. Mahmud bu kararla sancağı şerifi çıkartıp Şeyhülislam ile Sadrazam'a teslim etti. Hazırlıkların neticesinde topyekün hücuma geçildi. Yeniçeri kışlaları top ateşine tutuldu ve birer birer yok edildi. Vakâ-i Hayriye adıyla anılan operasyondan iki gün sonra, 17 Haziran 1826 Cumartesi günü, devletçe alınan bir kararla yeniçeri ocağı resmen ortadan kaldırılmış oldu.
Tüm Bektaşi tekkeleri kapatıldı. Elimizde olan elyazma bir cönkte, o günleri yaşayan ve bir Orta Anadolu Alevi Ozanı olan Derviş Ali, Hacı Bektaş Tekkesine hasretini şu mısralarla anlatır:
Ankara'dan çıktım sabah namazı
Bize yol vermiyor geçmeye dağlar
Yetiş imdadıma Hüseyin Gazi
Bize yol vermiyor geçmeye dağlar
Merhaba da güzel pirim merhaba
Poyraza dayanmaz açık araba
Ne kadar severim Sultan Kurt Baba
Bize yol vermiyor geçmeye dağlar
Kayıptasın kalbimdesin sırdasın
Münkire görünmez göze perdesin
Hasan Dede Yürük Kulu ilerdesin
Bize yol vermiyor gitmeye dağlar
Hayal hayal oldu gözüme vatan
Ahmaktır dünyaya göz gönül katan
Cılbak Ali ile Haydar'ı Sultan
Bize yol vermiyor geçmeye dağlar
Denek Dağının başında Kırklar Yediler
Buna inanmıyor münkirler körler
Çiçek Ana ile Seyyid Salih'ler
Bize yol vermiyor gitmeye dağlar
Derviş Ali der ki içmişem dolu
Gitmiyor gönlümde gamı hayali
Gönül arzuluyor Bektaşi Veli
Bize yol vermiyor geçmeye dağlar
Bektaşi babalarının büyük bir kısmı ya idam edildi, ya da sürgüne gönderildi. Son Hacı Bektaş Şeyhi Hamdullah Efendi, Amasya'ya sürgün edildi. Bir kargaşadan korkulduğu için, Kırşehir'e çağrılan Hamdullah Efendi'ye Padişahın sürgün fermanı, Mucur'da tebliğ edilmiştir.
Kendisi, 1833'te affa uğradı ve Hacıbektaş'ta oturmasına izin verildi. Hamdullah Çelebi'nin Amasya'ya sürgün edilişini Ozan Derviş Ali şiirinde şöyle anlatır. Keskinli Hacı Taşan bu iki şiirin bazı mısralarını plağa okumuştur.
Hacı Bektaş tekkesinin içinde
Dediler bir suna geçti yalınız
Ayırdılar yareninde eşinde
Dediler bir suna geçti yalınız
Eşinde ayrıldı Beş Taşa vardı
Ayrılık haberin Mucur'da aldı
Sabah namazını Seyfe'de kıldı
Dediler bir suna geçti yalınız
Alaca Kargın'da Mecitözü'nde
Korkarım yabancı düşer izinde
Sultan Haydar dağının günden yüzünde
Dediler bir suna geçti yalınız
Görünüyor Amasya'nın dağları
Niyaz eder hastaları sağları
Duman durmuş geçilmiyor yolları
Dediler bir suna geçti yalınız
Derviş Ali'm der ki gönlümüz yaslı
Dudusu kumrusu kafeste beşli
Pirim Hacı Bektaş Veli'nin nesli
Dediler bir suna geçti yalınız
***
Şiirde adı geçen Sultan Kurt Baba, Elmadağ'da; Yürük Kulu, Hasan Dede kasabasının güneyinde bir tepe üzerinde; Cılbak Ali, Keskin, Konur köyünde; Haydar Sultan, Keskin'e bağlı kendi adıyla anılan Haydar Sultan köyündedir.
Çiçek Ana, Çiçekdağı civarında olsa gerek. Seyyid Salih, Kırşehir'de bu adla bir yatır vardır.