1900'lerin başında Kırşehir Kaman'a bağlı Meşeköy'de dünyaya gelen Yamin Ağa, Türkmenlerin Boynuinceli aşiretine mensup olup Tıraşlardan Salih Ağa'nın oğludur.
Yamin Ağa'nın mensup olduğu Kırşehir'deki Boynuinceli aşiretine bağlı köyler şu isimlerle anılmaktadır: Merkeze bağlı Karadurak, Yeşilli, Uzunaliuşağı. Kaman'a bağlı Meşeköy, Tepeköy, Karahabalı, Fakılı, Erbişim.
1917 yılında otorite boşluğundan yararlanmak isteyen eşkıyabaşı Dişi Kitli, Yamin'in babası Salih Ağa'ya adamlarını gönderip iki çömlek altını haraç istemiştir. Bunu duyan Salih Ağa'nın 16 yaşlarındaki oğlu Yamin, babasına, haraç vermemesini tenbihleyip gelen eşkıyalara ağır sözler söyleyince, Dişi Kitli'nin adamlarından birisi "Salih Ağa, senin bu bıyığı terlememiş delikanlıyın ağzına öyle bir acı gem vurmak gerekiyor ki bir daha ağzından böyle sözler çıkmasın." deyip tehditkâr bir tavırla çıkıp gidiyorlar ve durumu Dişi Kitli'ye bildiriyorlar. Buna kızan Dişi Kitli, Yamin'i öldürmek ve haraç almak için yedi adamını Meşeköy'üne yollamıştır. Köyün basılacağını anlayan genç Yamin, akrabalarını silâhlandırıp köyün girişinde bulunan boş buğday kuyularının içine mevzilendirdikten sonra kendisi de köy mezarlığındaki taşların arasına pusuya yatmıştır. Yamin'in pusuya yattığı boğaz bölgesinde Dişi Kitli'nin adamları köyü basınca, Yamin ile eşkıyalar arasında çatışma çıkmış, iyi silâh kullanan ve pireyi gözünden vuran genç Yamin, Dişi Kitli'nin üç adamını oracıkta vurup öldürmüş, bir tanesini de ağır yaralamıştır. Akrabalarıyla birlikte kaçan diğer eşkıyaların peşine düşüp Ömerhacılı köyünün arazisinde bunları çembere alan Yamin, akrabalarına 'Siz ateşe devam edin, ben onları iyice kıskaca alıp teslim olmalarını sağlayayım' diyor. Eşkıyaların üzerine hücum eden Yamin'in adamları, yerlerinin belli olacağından korkup ateş etmiyorlar. Çaresiz kalan Yamin, geri dönüp adamlarına "Neden ateş etmediniz? Yoksa niyetiniz beni eşkıyaya öldürtmek mi?" diye çıkışıyor. Kendisini kontrole alan Yamin, eşkıyaya tekrar hücum edip onları teslim alıyor, Ömerhacılı köyüne götürerek bunları muhtara teslim ediyor.
Bu olaya kızan Dişi Kitli, kendi köyüne yakın olan Tatar köyündeki Yamin Ağa ve akrabalarına ait koyun ağıllarının terkedilmesini söyleyip Tıraşlarla mücadelesini sürdürmek ister. Yamin ve akrabaları ile Dişi Kitli arasında bir kaç kez çatışma çıkar, çatışmalar sonunda Yamin, Dişi Kitli'ye boyun eğmez. Fakat bu kavganın devam edeceğini bilen Yamin ve akrabaları köylerine uzak olan arazilerini başkalarına satarak Tatar köyünden uzaklaşırlar. Bölgedeki bazı eşkıya grubuyla işbirliği edip onların başına geçen Yamin Ağa'nın ünü, kısa sürede etrafa yayılmıştır. Civar köylerin birinde bir anlaşmazlık çıkınca olay Yamin Ağa'ya bildiriliyor, o da kendi anlayışına göre o işi hemen çözüyordu. Herkes ondan korkar olmuş, bu nedenle devlet kendisini yakalamak için peşine bir jandarma mangası göndermiştir. Yamin'in İzmir'e gittiğini öğrenen ve kendisini yakalamakla görevli Çerkez Yüzbaşı, İzmir'de Yamin'i yakalayıp trenle Yerköy'e getirmiştir.
Kırşehir'e getirilip cezaevine konan Yamin Ağa, burada bir müddet yattıktan sonra gardiyanlardan birine bir gerdanlık rüşvet verir, ikna edemediği diğer gardiyanı da sarhoş ettikten sonra cezaevinin ahşap tavanını delerek güpegündüz cezaevinden kaçar. Eşkıyabaşı Yamin Ağa'nın cezaevinde kaçtığını duyan devlet, diğer eşkıyalar için çıkarttığı vur emri kararını Yamin ağa için de uygulamaya koymuştur. Yamin'in peşine düşen jandarmalar, Çadırlı Kör Mehmet köyünden Çolak Ağa'nın Bayram adlı çobanını elde ederler. Bayram, jandarmalara yakalatmak maksadıyla Yamin'i evine davet eder. Kendisine tuzak kurulduğunu anlayan Yamin, bir fırsatını bulup buradan kaçar. Kendisine ihanet eden çoban Bayram'ı "Necip Yaylası" denilen yerde, yanında Yağmurlu Sarıuşağı köyünden İbrahim ile birlikte koyun güderken yakalayan Yamin, Bayram'ı ayağa kaldırır ve "Seni öldürmeyeceğim süründüreceğim." deyip bacaklarına ateş eder ve oradan ayrılır. Bayram ise kan kaybından ölür. Bir müddet sonra Yamin yakalanır ve Kırşehir cezaevine atılır. Çoban Bayram olayının tanığı olan İbrahim Sarı, şahit olarak mahkemeye çağrılmıştır. İbrahim Sarı'nın Yamin'den çekindiğini gören Kurtbeli köyünün ağalarından Ağababa lakabıyla anılan Yusuf Çavuş, İbrahim Sarı'ya "Korkma, ifadeni doğru ver." der. İbrahim de gördüklerini aynen mahkemede anlatır. Bir ay sonra Kırşehir cezaevinden kaçan Yamin, Yağmurlu Sarıuşağı köyünden Döndüoğullarının evine gelir ve İbrahim Sarı'yı çağırtır. "Sen benim aleyhime şahitlik yapamazdın ama Yusuf Çavuş'un direktifiyle yaptın, bunu bildiğim için seni affediyorum" demiştir.
Yamin Ağa'nın hanımı Kiraz, ağır hastalığa yakalanmıştı. Yamin, hanımını doktora götürürken Toklumenli Âşık Seyfullah'a rastlamış, âşığa Seyfullah, benim ağzımda doktora bir şiir yaz da götürüp vereyim, hanımımı iyi muayene etsin, derdine bir çare bulsun demiş. Âşık Seyfullah doktora şu şiiri yazmıştır:
Şad olup gülmedim bu gönül yasta
Muhtacım bir nefes havaya doktor
Vardı yanınıza bir ceylan hasta
Kavuştur yavruyu şifaya doktor
Kumral saçın örgüsünü çözmeyin
Neşter vurup nazik teni üzmeyin
Kakülünün tuvaletin bozmayın
Alışkın hatırı safaya doktor
Ateşi aşkıyla dolu derunum
Ta ezelden o periye meftunum
O leyladır ben de garip mecnunum
Alır bu dert beni kifaye doktor
Kalbi zarif acı merhem sürmeyin
İpek saçlarına makas vurmayın
Naziktir sunanın kalbin kırmayın
Yoktur tahammülü cefaya doktor
Ağır mıdır hastanenin havası
Acaba derdinin var mı devası
Bozulmasın o yavrunun yuvası
Gayet gayret edin devaya doktor
Seyfullah'ım der ki bilmem nerdeyim
Yandı sinem bir sönmez nardayım
Kan ağlar gözlerim intizardayım
N'olur bir merhem sür yaraya doktor
Kaçak olduğu bir gün dağda bir manga askerle karşılaşan Yamin, kendisini bir kayaya siper eder, askerler Yamin'i yakalamak için ellerindeki bütün mermileri kullanır. Mermilerinin bittiğini anlayan Yamin, askerlere silâhlarını yere atıp teslim olmalarını, yoksa hepsini öldüreceğini söyler. Başlarında Çerkez Yüzbaşının da bulunduğu askerler, silâhlarını yere atarlar. Silâhların makarizmalarını aldıktan sonra "Yüce devletimin şerefi var." diyerek yüzbaşı ve askerleri serbest bırakır.
Günlerce Yamin Ağa'nın peşinde olan ve bu nedenle bazı insanları casus olarak kullanan jandarmalar, Meşe köyünde pusu kurarlar. 18 Mart 1932 günü sabahleyin evinden çıkan Yamin Ağa'yı jandarmalar vurarak öldürürler. Eşkıyabaşı Yamin Ağa için kendi ağzından şöyle bir ağıt yakılmıştır:
Çıktım yücesine eyledim seyran
Tufan kopmaz sandım boran kış imiş
Dört yanıma baktım görünmez düşman
Bana kurulanlar tuzak al imiş
Emretti yüzbaşı çalındı tüfek
Çok hamle ettim de tutmadı bilek
Kaderim böyleymiş ey kahpe felek
Ele geniş bana dünya dar imiş
Çok tembih eyledim zalim Esme'ye
Sağ salim evime varayım diye
Kurşunu yiyince koştum çeşmeye
Yandı şu yüreğim susuz çöl imiş
Yaşa Tıraşoğlu sen binler yaşa
Jandarmanın elini çıkardın boşa
Cümle alem yandı Yamin Tıraşa
Duysun ahbaplarım dostum yok imiş
Güldane bacım ağlar karalı düşü
Otuzu geçiyor Yamin'in yaşı
Al kana boyanmış kekili saçı
Fani dünya dolu sandım boş imiş
Kader böyle imiş yazıldı ferman
Yıkıldım düştüm de kalmadı derman
Yetiş imdadıma emmim oğlu Osman
Fermana karşı gelmek gayet zor imiş
Hanımım Kiraz da çok ağlamasın
Körpe kuzularımı yetim koymasın
Oğlum kızım benden bir ibret alsın
Eşkıyalık edenin sonu yok imiş