Horasan şahı Hurşit Şah, Mahbup Hanım adındaki karısını çok seviyor; aynı zamanda çok kıskanıyor. Bir gün kıskançlıkla onu kızdırır. Mahbup Hanım, öfke ile, arada fesat çeviren sütninesini öldürür. Padişahın gazabına uğrar; gider gitmez öldürülmesine dair bir fermanla Tiflis'e, Şahın eniştesi Hasan Paşa'nın yanına gönderilir.
Hasan Paşa Mahbub'u öldürmez; yanında alıkoyar. Mahbub'un çok geçmeden bir oğlu olur: Kirman Şah. Hasan Paşa bunu kendi evlâdı edinir.
Kirman Şah büyür, delikanlı olur, anasından asıl babasının kim olduğunu öğrenir. Bir gece Herat şahı Turan Şahın kızı Mahperi'nin elinden aşk badesi içer. Tiflis'te duramaz, sevgilisini aramağa gider. Yolda Moğan çölünde, eski Köroğlu Beylerinden Koca Arab'a rastlar. Dövüşürler; Koca Arab'ı mağlubeder ve bu suretle birbirlerini baba oğul tanırlar. Kirman Şah'ın yolu Horasan'dan geçer. Anasının babası, İlbeyi Ali Bey'e misafir olur. Padişahın huzuruna çıkar, kendini, kim olduğunu söylemeksizin sevdirir. Üvey kardeşleriyle dost olur. Bir gün avda iken, üvey kardeşlerini bir dev alıp kaçırır. Kirman Şah da padişahın huzuruna dönmeğe cesaret edemez, alır başını gider. Herat'a varır, öğrenir ki aynı dev sevgilisini de kaçırmıştır. Kirman Şah devi bulur; sevgilisini ve kardeşlerini devin elinden kurtarır. Fakat bu sefer üvey kardeşlerinin hainliğine kurban gider. İki kardeş, kızı, atı ve kılıcı kendilerine almağa ve babalarının tahtı için tehlikeli olan bu genci öldürmeğe kast ederler; yaralarlar. Fakat kızı dahi alamadan kaçarlar. Kız yaralı sevgilisini ata bindirir. Tiflis'e doğru yola düzülürler. Fakat Tiflis'te birbirlerini kaybederler. Kız gelir, bir yerde bulduğu bir küp altından bir konak yaptırır ve sevdiğini bekler.
Kirman Şah'ı da eski bağ bekçisi evine misafir etmiştir, fakat kim olduğunu bilmemektedir, bir gün anası bağa gelir, oğlunu tanır.
O sırada Koca Arap, memleketine sahipsiz dönen atı görünce, Kirman Şah'ın başına bir felâket gelmiş olmasından korkar. Koca Arap da ordusiyle Tiflis'e varır. Koca Arap'la Kirman Şah ve Mahperi buluşurlar, beraberce Horasan'a giderler.
Üvey kardeşlerin cezaları verilir. Hurşit Şah eski karısını yeniden nikâhlar. Herkes muradına erer.
Üvey kardeşler Kirman Şah'ı yaralayıp, ölmüş sanarak çölde bırakıyorlar. Mahperi geliyor, sevgilisini bu halde görünce şu türküyü söylüyor:
Kadir Mevlam bunu n'ettin n'eyledin
Buldum Kirman'ımı çölde yaralı
Dedim murad alam kara eyledin
Buldum Kirman'ımı çölde yaralı
Karısın bu civan ömrüm karısın
Abdal olsun bu çöllerde yürüsün
Sana kılıç vuran kollar kurusun
Buldum Kirman'ımı çölde yaralı
Ne olurdu yaman günüm bileydim
Pervane tek yar başına döneydim
Senden evvel Mahperi ben öleydim
Buldum Kirman'ımı çölde yaralı
Bu hikâyenin, âşıkların kendi tâbirleriyle «musannifi» -yani mevzuunu bulup onu uygun yerlerinde türkülerle süsliyen sanatkârı- bellidir; bu, daha üç hikâye tasnif etmiş olan Posoflu Âşık Üzeyir'dir; Fakîrî diye tapşırırdı. İkinci Mahmut zamanında yaşamış, bütün Türkiye'de senelerce dolaşmış, bir zamanlar da İstanbul'da kalmıştır.