Hacı Gümüşoğlu Hüseyin, Kafaca Köyü'nün ileri gelenlerindendir. Hatırı sayılı bir servetin sahibi olan Hüseyin ile Kayınbiraderi Murat arasında, gizli bir geçimsizlik vardır. Köyün yakışıklı delikanlısı Murat, eniştesini, serveti ve itibarı yüzünden kıskanmakta; sudan sebeplerle, tartışma çıkarmaktadır.
Karaovalı Sabuncu Salih Efendi, yapacağı düğün için; Bodrum, Milas, Yatağan ve Muğla'nın köylerindeki hatır sahibi kişilere, tanıdıklara okuntu dağıtır. Kafaca Köyü'ne de uğrayarak Hüseyin'e ve kayınbiraderi Murat'a da davetiye bırakır.
Düğün günü gelir, aralarındaki geçimsizliği çevreye hissettirmemeye çalışan Hüseyin ile Murat düğüne birlikte gitmeye karar verirler, atlarına binip Karaova'ya doğru yola çıkarlar. Hava kararmaya başlamıştır. Bunun üzerine gece, Milas'ta Hüseyin'in dostu Süvari Hakkı Bey'in evinde kalırlar. Murat geceyi huzursuz geçirir, kıskançlık içini kor gibi yakmaktadır, eniştesinden kurtulması gerektiğini düşünmeye başlamıştır.
Eniştesini öldürmek için planlar yapar, ama ondan çekinmektedir de çünkü Hüseyin aynı zamanda gözü pek bir efedir. Ertesi gün Karaova'ya gitmek için tekrar yola koyulurlar.
Murat, bu arada sürekli düşünmektedir, mola verdiklerinde bir ara eniştesinin üzerinde silah olup olmadığını yoklamak ister. Elindeki şişeyi göstererek, "Enişte bıçağın varsa ver de şu şişeyi açayım" der. Hüseyin, Murat'a şöyle bir bakar, "Tabancadan başka bir şey taşımadığımı sen iyi bilirsin" diye cevap verir. Bu arada üzerini yoklar, tabancasını da unuttuğunu fark eder; telaşla:
- "Eyvah! Murat, tabancam Milas'ta kalmış, dönüp alsak mı?" diyerek atına biner. Murat'ın cesareti artmış, nefreti çoğalmıştır. Gizli gizli sevinerek:
- "İlahi enişte, biz çeteciliğe mi, eşkıya avına mı gidiyoruz", diyerek onu Milas'a dönmekten vazgeçirir. Karaova'ya vardıklarında davullar onları karşılar, ama yine itibar Hüseyin'e gösterilir. Murat'a çok fazla ilgi gösterilmemesi, içindeki kıskançlık yarasını derinleştirir.
Ertesi gün, kuşluk vakti, güreş tutulacaktır. Meydan hazırlanmış, su lengerleri, yağ kazanları getirilmiştir. Pehlivanlar meydana çıkar, davulcular yerini alır. Hacı Gümüşoğlu Hüseyin'in başlatması istenir. Hüseyin, "Bekleyin, geliyorum, ben gelmeden güreş davulu çalmasın" diye haber gönderir. Ama güreşi izlemek için bekleyen ahali, sıkılmaya başlamıştır. Bunu fırsat bilen Murat, hakem kuruluyla, bir iki fısıldaşır ve sonra güreşin başlatılması için işaret eder, davulcular çalmak istemezler; fakat Murat ısrar eder. Üç çift kispet dövmeye başlar, davul sesini duyan Hüseyin, öfkeyle güreş meydanına gelir, ilk çifti ayırıp tokatlar. Murat araya girer, güreşi kendisinin başlattığını söyler. Hüseyin:
- "Bugüne bugün bana Hacı Gümüşoğlu derler, sen kimsin de güreşi başlatıyorsun", deyince; Murat sinirlenir, gözü dönmüştür. Aniden bıçağını çeker, eniştesini herkesin gözü önünde delik deşik eder, bu arada da bağırmaktadır:
- "Bundan böyle bana da Murat Efe desinler, bundan böyle bana da Murat Efe desinler!"
Kanlar içinde yere yığılan Hüseyin, Muğla Devlet Hastanesi'nde beş gün yoğun bakımda kalır, fakat kurtarılamaz. Murat'ın, ela gözlü güzel ablası Şefika, acısını bastıramaz, yemin eder; Murat'ın öldüğü ya da idam edildiği gün, boğadan kurban kesecektir. Murat, Muğla Hapishanesi'nde uzun yıllar yatar, istediği olmuş 'Murat Efe' diye anılır olmuştur. Olaydan uzun yıllar sonra, Murat ölür, ablası yeminini unutmaz, kardeşi öldüğü gün bir boğayı kurban eder.
Bu aile trajedisinin altında, daha başka sebeplerin yatıp yatmadığı bilinmez. Ama halk, Hacı Gümüşoğlu Hüseyin'i unutmaz. Onu, bugüne dek gelen, 'Karaova Düğünü' ağıtıyla anarlar.