Kuzey Afrika ülkelerinden olan Cezayir, önceleri Beni Hafz Devleti'ne aitti. Devletin güçsüzlüğünden ve zayıf idaresinden yararlanan İspanyollar, 1509 yılında Cezayir'i aldılar.
Bu sıralarda Akdeniz'de korsanlık yaparak etrafa dehşet veren Baba Oruç ile kardeşleri Hızır (Barbaros) ve İshak Reis'ler, zaten daima savaştıkları ve korkuttukları İspanyollar'dan geri aldılar Cezayir'i. Baba Oruç kendi adına burada bir hükümet kurdu (1516).
Araplarla yaptıkları bir savaş esnasında Baba Oruç'la İshak Reis'in ölmeleri üzerine, Barbaros Cezayir'i tek başına idare etmek mecburiyetinde kalır. Sık sık İspanyollara karşılaşır, yener. Fakat bunun böyle gidemeyeceğini anlayan Barbaros, o sıralar Mısır'ı almış olan Yavuz'un himayesine girmek istediğini belirtir. Buna pek sevinen Yavuz Sultan Selim, O'na ikibin yeniçeri ile kıymetli bir kılıcı armağan olarak gönderir. Barbaros, memleketi bağımsız bir hükümet gibi idare eder, adına paralar bastırır.
Osmanlı - Avusturya savaşları başlayınca, Avusturyalılar denizden de savaşarak Osmanlılar'ı zor durumda bırakmak istedi. Bunun üzerine, Kanuni, hem Akdeniz'de yeniden egemenliği sağlamak ve hem de Fransa'ya denizden yardım edebilmek amacıyla, Barbaros'u İstanbul'a davet ederek kendisine Kaptan-ı Derya'lık verdi. Bu tarihten sonra Cezayir eyalet olarak kabul edilip beylerbeyliğine de Barbaros verildi. Cezayir'in bizim elimize geçiş hikayesi böyle.
Eskiden beri Cezayir'de gözü olan Fransızlar, Osmanlıların 1828 yılında Ruslar'la savaşmasını fırsat bilerek, Cezayir'e asker çıkardılar. Burada uzun ve kanlı savaşlar oldu. Anadolu'dan giden binlerce askerimiz buralarda şehit oldu.
Cezayir, Anadolu insanında büyük üzüntüler yaratmıştır. Burada ölen binlerce gencimize, elden çıkan güzelim ülkeye Anadolu'nun en batısından en doğusuna kadar her yerde ağıtlar yakılmıştır. Bursa'dan Bitlis'e kadar her ilimizde, Cezayir'in anısına türküler söylenip, halaylar çekilir.