Henüz ilkokula daha yeni başlamıştım. Bir sabah çok erken saatlerde evimizin kapısı yıkılırcasına çalınıyor, bir taraftan da yumruklanıyordu. Aile halkı yataklarından fırlamış, avluda toplanmıştı. Ağlayan bir kadın sesi ortalığı çınlatıyordu. Kimse kapıyı açmaya cesaret edemiyordu. Yukarıdan dedem Hoca Süreyya Efendi: "Kapıyı açsanıza" diye seslendi.
Kapı açıldı. İçeriye perişan bir durumda Hancı Fahri Ağabey'in annesi, yanında kızı Safinaz Abla ile içeriye girdiler. Dedeme hitaben:
- "Aman Süreyya Efendi Amca mahvolduk, mahvolduk", diye bağırıyordu. Dedem:
- "Hayır ola Hürmüz Hanım, ne oldu anlat bakalım", dedi. O zaman Hürmüz Hanım:
- "Bizim Safinaz'ın nikahlısı Odacının Tahsin, annesini vurdu, öldürdü. Biz ne yapacağız şimdi", dedi. Dedem:
- "Her şeye bir çare bulunur kızım, hele sakin ol", dedi. Büyük annem de Hürmüz Hanım'ı içeriye aldı.
Odacının Tahsin, Karamanlı Mahallesinin tanınmış ve sayılmış delikanlılarından olup, yakışıklı, güzel saz çalan, çok güzel sesi ile memlekette isim yapmış, terbiyeli fakat aşırı bıçkın ve külhanbeyi tavırlı bir delikanlı olduğu söylenirdi.
Üst yaka köylerinden birinden Mübeşşire ile dostluğu devam ederken, annesi, oğlunun baş göz olmasını ve bir yuva kurmasını çok arzu ettiğinden, komşuları Hancı Hacı Fahri Efendi'nin kız kardeşi Safinaz Hanım'ı almakta ısrar eder. Nihayet oğlu Tahsin'i de buna razı ederek nişan ve bir süre sonra da nikahları kıyılır. Nikahtan bir süre sonra da düğünleri yapılmak üzere gün tayin edilir.
Düğün hazırlıkları yapıladursun, Tahsin'in çok sevdiği üç arkadaşı, "Sonra delikanlıca bir alem yapalım." derler ve Tahsin de buna razı olur.
Hazırlık yaparlar. Akşam dört arkadaş Tahsin'lerin Karamanlı Mahallesindeki evlerinde toplanırlar. Geç saatlere kadar eğlenirler. Mübeşşire de bunlara sakilik yapar. Sabaha karşı dağılırlar, Tahsin Mübeşşire ile evde kalır.
Bir gün önceden köye giden annesine komşulardan birisi akşamdan haber salmış, Tahsin'in yine Mübeşşire ile evde alem yaptığını haber vermiştir. Çok titiz ve tam bir Osmanlı kadını olan annesi, sabaha karşı şehre gelir ve doğruca eve gider. Kapının çalınmasına uyanan Tahsin ile Mübeşşire pencereden bakarlar. O sırada anahtarla kapıyı açan annesi içeri girer ve eline kapının arkasındaki dayağı alır. Bunu gören Tahsin, annesinin Mübeşşire'yi de kendisini de döveceğini anlar ve annesine ihtar eder:
- "Anne, gelme vururum", der. Annesi avluya girince önleyemeyeceğini anlar ve tabancasını çeker. Tekrar:
- "Anne, gelme vururum", diye bağırır, fakat annesinin durmadığını görünce, korkutmak maksadıyla bir el ateş eder. Uyku sersemliği ve akşamdan çok içmenin tesiri ile eli titrer ve anasını kalbinden vurur.
Annesi cansız yere düşer. Silah sesine koşan komşular Tahsin'i annesinin naaşının başında ağlamakta olduğunu görürler ve hadise zabıtaya intikal eder. Tahsin tutuklanır. Nikahlısının annesi Hürmüz Hanım da bize gelir. Hadise Bolu'da duyulunca üzülmeyen kalmaz.
Tutuklanan Tahsin'in mahkemesi uzun sürmedi. Anne katili olan Tahsin, önce idama mahkum oldu, sonra da cezası müebbet hapse çevrildi. Mübeşşire'nin ölüm hadisesi ile bir ilgisi olmadığı anlaşıldığından, ona da birkaç ay hapis cezası verildi ve daha sonra Mübeşşire Kayseri'ye nakledildi.
Kayseri'ye giden Mübeşşire, Bolu'da unutulamadı. Ona aşık olan geçler, sık sık Kayseri'ye gitmeye başladıklarından Mübeşşire Diyarbakır'a sürgün edildi. Mübeşşire'nin orada öldüğü söylenir.
Müebbet hapse mahkum olan Tahsin uzun yaşamadı, işte o zaman bu "Gesi Bağları Türküsü" Tahsin tarafından yakılmıştı. Babam Necati Efendi Katibi Adil, orada noterdi. Ben de sık sık babamla hükümete giderdim. Hükümetin bahçesine bakan bir odada cezasını çeken Tahsin, pencereye oturur, başını ellerinin arasına alır, bu türküyü söyler ve hazin hazin o yanık sesi ile "Kimseler yanmasın, annem yandı narıma" diye inler ve ağlardı. Biz de onu hükümet bahçesinden seyrederdik.
Safinaz Abla, daha sonra Alay Beyi Sokakta (Albay Sokak) Dombaylar'ın İsmail Ağabey'le evlendi. Zaman zaman hapishanenin pencerelerinden hazin hazin söylenen bu türküyü, seksen sene evvel biz de öğrendik, bizler de söylerdik.
Tahsin'in de Mübeşşire'nin de isim ve şahıslarını bildiğim, yapılan aleme katılan üç arkadaşını da şahsen tanırım, isimlerini yazmadığım bu ağabeylerimizin de Allah taksiratlarını af etsin.
Not: Tahsin'in erkek kardeşi Hüsnü, zabıt katibi idi. Son zamanlarda Mudurnu'ya nakletti, orada zabıt katipliği yaptı ve Mudurnu'da evlendi.