Öykünün yaşandığı yer, Kars / Selim Büyükdere (Tiknis) köyü, öykünün yaşandığı tarih, yaklaşık 1742-1743 yılları.
Kars'ta özellikle Türkmen kültüründe düğünlerde, eğer o köyde nişanlı genç kızlar, yeni evli genç gelinler var ise ve köyde de yeni bir düğün yapılacak olursa, düğün (toy) sahibi tarafından bu nişanlı kız ve yeni evli genç gelinler düğüne ayrıca davet edilirler. Bu davranış hem nişanlı kız ve yeni evli gelinle, hem de kızın ailesi ile gelinin ailesini onore eden, onları yücelten bir davranış biçimidir. Bu davetiye, kız veya gelinin aileleri tarafından değerlendirilir, kabul görülürse ertesi gün düğün sahibine haber salınır, davet kabul edilmiştir diye. Düğün günü akşamı toy sahibi ayrıca davet ettiği nişanlı kız ve yeni evli gelini (eğer nişanlı kız ve yeni evli gelin birden fazla ise davet sırasına göre sırayla her birini ayrı ayrı) bir refakat eşliğinde onları karşılamak için çalgıcıları (davul-zurna) gönderirler. Refakatçi ve çalgıcılar bu özel davetlileri müzik eşliğinde (karşılama makamı ile) düğün damına kadar getirirler. O devirde nişanlı genç veya yeni damat düğünlerde eşlerin yanında (anane gereği) bulunamazlarmış. Nişanlı kız veya yeni evli geline aileden bir kişi de refakat ederlermiş. Nişanlı kıza genç bekar bir kız, yeni geline de varsa aileden bir gelin (evli kadın), yoksa yakın akrabalardan yine bir gelin refakat ederlermiş.
"Güzeller bezenmiş toya giderler" türküsünü yakan Tüccari'nin köyünde yaşanan ve türküye neden olan öykü şöyledir:
Tüccari, yeni evlidir ve genç gelin olan eşi de "dillere destan" çok güzeldir. Büyükdere köyü, büyük bir köy olduğundan, "Aşağı", "Yukarı" ve "Orta" mahalle adını verdikleri üç mahallesi vardır. Tüccari'nin evi Aşağı mahallededir. (Sonradan Şenkaya soyadını alan "Kotolar" sülalesinin evlerinin olduğu yerdeki evlerdedir)
Aşağı mahalleden genç bir kızla, Yukarı mahalleden genç bir oğlanın düğünü olacaktır. Oğlan tarafı yani toy sahibi, yeni evli olan Tüccari'nin eşine (aile büyüğüne) ayrıca davet gönderir. (O devirde davetiye aracı olmadığından davet toy sahibinin görevlendirdiği görevli tarafından ev ev dolaşılarak sözlü yapılırmış) Daveti alan aile büyüğü, olumlu yanıtı ertesi gün toy sahibine bildirir. Ailenin diğer gelinine de düğün hazırlığı için emir verilir. Hem düğün evinde, hem de Tüccari'nin evinde hazırlıklar yapılır.
Düğün günü akşamı, hantallarla (bir çeşit aydınlatma aracı) aydınlatılan düğün damı denilen yerde (boş bir ahır veya samanlık) misafirler toplanmaya başlarlar. Adetten olduğu için yeni gelin (Tüccari'nin eşi) ve refakatçisini düğün damına gelmeleri için toy sahibi tarafından görevlendirilen bir görevli ile çalgıcılar Tüccari'nin evine gelirler.
Hazırlıklarını tamamlayan yeni gelin ile refakatçisi gitmek için hazırdırlar. Davul zurna karşılama makamı çalmaya başlar. Aile büyüğünden gelini götürmek için izin alınır, ayrıca yeni damat Tüccari'den de izin (gönül rızalığı) almak adettendir.
Görevli Tüccari'ye varır, gelini götürüyoruz diye izin ister, Tüccari "durun bir kaç söz diyeyim de öyle götürün gelinimi" der ve sazını alır, şunları söyler:
Güzeller bezenmiş toya giderler
Sizlere emanet yar oynamasın
Ben bilirim rica minnet ederler
Yüngüllük edip de tez oynamasın
Tüccari'nin karısı çok güzel olduğundan, fazla dikkat çekmemesi için, düğünde aklı başında, ağır başlı bir gelin izi bırakması için, yarini emanet ederken "ben bilirim oynamak için sizi bara (halaya) davet edeceklerdir. Yüngüllük edip de hemen oynamayın, ağırdan alın (naz yapın)" demek istiyor. Yüngüllük etmek, hafiflik etmek, yöresel bir deyimdir, ağır başlı olmamak anlamındadır.
Tüccari sazına ve sözüne devam ediyor:
Komşular oturur size bakarlar
Gonca güller al yanağa takarlar
Sonra söyler başımıza kakarlar
Dudağın altında dil oynamasın
derken, Tüccari'nin yengesi büyük gelinle eşine demek istiyor ki;
"Bakın komşular sizi izlerler, yüngüllük ederseniz sonra başımıza kakarlar, bizi öyle temsil edin ki sonradan söz sohbet olmasın. Mecbur kalmadıkça da kimseyle konuşmayın" der.
Tüccari'nin söyleyecekleri henüz bitmemiştir, saza ve söze devam eder:
Tüccari sevmişim ben seni hanım
Sizlere kurbandır bu şirin canım
Diyemem oynamasın oynasın yarim
Karakaş altında göz oynamasın
der ve sazı duvara asarken son sözlerini tamamlar. Son sözlerini karısına söylemiştir. Karısını çok sevdiğini, hem de emanet ettiği yengesi ve toy sahibinin gönderdiği görevliğe canını verecek kadar. Yinede diyemem (yani kıyamam) oynamasın, oynasın yarim amma, oynarken de, karakaş altında göz oynamasın, usul, adap dahilinde oynasın diye de tembihler.
***
08.04.2007 Pazar günü, akşam kuşağında yayınlanan "Aşıklar Meydanı" programında, sunucu Aşık Nuri Çırağı, türküyü okuyan yorumcuya aynen şunları söylemiştir:
- "Doğruyu söylemek gerekirse bu türkü Erzurum yöresine ait değildir. Aslında Kars yöresine aittir ve türkü de Aşık Tüccari'ye aittir."